Yarın size çekimlerini bir gün süreyle izlediğim Sürgün İnek adlı filme emek verenleri anlatacağım.Muğla’nın Bozüyük beldesinde kurulan hayali Gomalak köyünün setinde sadece bir filmin oluşumuna tanık olacağımı zannederken kendimi birden hayat ile sinemayı karşılaştırırken buldum. Sinemanın ne bilgisine vakıftım, ne de bu konuda tecrübem vardı. Gerçi hayat hakkında da idrakim olgunlaştı diyemezdim. Dolayısıyla yaptığım tespitler tamamen duygusaldı. Bunları yarınki ana yazıya koysaydım, Sürgün İnek’in hakkından çalmış olacaktım. Bugünden sizlerle paylaştım ki, orada muhataplarımı hangi hislerle dinlediğim anlaşılsın.Senaryo:Filmin senaristi tüm karakterleri hangi yönleriyle göstereceğine karar verdikten sonra, birbirleriyle ilişkilerinin matematiğini de hikâyeye hizmet edecek şekilde kurmak zorunda. Ne kadar uğraşsa da asla mükemmeli yakalayamaz, daima aksayan bir yanlar olur. Hayatın senaryosunda ise karakter sınırı olmadığı halde, bütün bir tarih boyunca herkesin herkesle ilişkisi ulaşılamayacak yükseklikteki bir matematiğin eseri olduğundan hiç kusur bulamazsın.Mekân:Filmin hikâyesini en güzel yansıtacak mekânların seçimi ve onları birer sete dönüştürmek uzun süren, pahalı ve zahmetli bir iş. Oysa hayatın istisnasız her noktası, oyuncularıyla, figüranlarıyla, eşyalarıyla, ışığıyla, doğal bir set. Üstelik hangi sahneyi yaşayacaksan ona uygun şekilde anında zahmetsizce değişiyor mekânlar.Tekrarlar:Filmin yönetmeni görüntülerin her saniyesini, edilecek her lafı ve her hareketi titizlikle hesaplamak zorunda. O yüzden tek bir sahne bile defalarca çekiliyor. Hayatta ise zaten herşey olması gerektiği anda ve şekilde oluyor. İşin en muhteşem yanı asla tekrarı yok.Bekleme:Yeni sahne hazırlanıncaya kadar oyuncular filmden çıkıyorlar, yönetmenin bir işaretiyle yeniden filme dönüyorlar. Hayatın bekleme gibi görünen sahneleri ise ana filme dahil. Ölüm hariç hayattan hiç çıkılamıyor. Çıkanın da geriye dönmesi mümkün olmuyor.Prova:Film çekiminde defalarca prova yapılması gerekiyor. Hayatın provası da yok.Akış:Çekime başlarken “akıyor” komutu veriliyor ve üçten geriye sayılıyor. Hayatın akışı sürekli olduğu için böyle bir hatırlatma yapılmıyor. Her an çekimde olduğunu hissetmek bir yönüyle çok ürkütücü, bir yönüyle umut verici.Stop:Yönetmen her sahneyi tamamladığında “Kestik” komutuyla oyunu durduruyor. Hayat ise bu komutu tüm sahnelerin bitiminde bir kez veriyor. Ama elinde senaryo olmadığından bir saniye öncesinde bile o komutun geleceğini bilemiyorsun.Açı:Filmlerde aynı sahne, değişik açılardan defalarca çekilip sonradan kurgulanıyor ve bazı sahneler kurgu dışında kalıyor. Hayat ise aynı anda bütün açıları birden çekiyor, hiçbir sahne ıskartaya çıkmıyor. Fakat tabii hayatın sahnelerini tüm açılarıyla birlikte görmemiz mümkün olmadığından kurgu yapılamıyor.Salon:Sinema filminin çekim yeri ile gösterildiği yer farklı. Hayatsa çektiği filmi, post production yapmadan aynı yerde gösteriyor. Tabii görebilene. O sahnelerin bir kısmı televizyon veya sinemada gösterilse de o hayat filmi olmuyor. Kim kurguluyorsa onun filmi oluyor.Kapsama alanı:Hayat, çekilen tüm sinema filmlerini kapsıyor. Sinemaysa hayattan esinleniyor, besleniyor, onu andırıyor ama hayatı tamamen kapsamıyor.Sonuç: Bütün bunlara rağmen, çok büyük, çok gizemli ve çok karmaşık olan hayatı anlamanın en kolay, en güzel yolu sinema. Bu tabii avam için. Havasın başka yolları da var ki o bahislere kapalıyız.***KargalarRock, metal, elektronik, rap... Hepsinin benim için ortak adı gürültüdür. Hasbelkader içine düşersem hemen olay mahallinden uzaklaşır klasik sanat müziğine veya cazın kollarına atarım kendimi. İstisnalarım da vardır elbette. Mesela Özlem Tekin. Ne yapsa dinlerim, hangi filmde oynasa giderim. Son albümü Kargalar’ı şimdiye kadar yaptığı en sert çalışma olduğunu bile bile gittim aldım. İlk dinleyişimde dayak yemiş gibi hissettim kendimi. Bu kadar mı öfkeli olunur kardeşim? Bir durul artık be Özlem, bir sakin ol dedim. Fakat ikinci dinleyişimde hoşlanmaya başladım. Birilerinin de aşkın ve doğanın kıymetini bilmeyenlere sesini yükseltmesi gerekiyordu. Keşke herkes öfkesini silaha değil müziğe sarılarak boşaltabilseydi. Tek itirazım o güzel sesinin müziğin arka planında kalması oldu. Tekin içinden geldiği gibi yapıyor işini; beni dikkate alacak hali yok. Ben sadece idrak etmekten başka seçeneğimiz yok mesajını veren, evrenin kendisine yapılan kötülüklerin hesabını tek tek soracağını, o muhteşem düzeni bozanlardan intikam için yerle göğün altüst olacağını söyleyen ve belki aklımız başımıza gelir, yanlışımızdan döneriz umuduyla, henüz kıyamet için çok erken diyen, dünyaya neden bize karşı koymadın, neden bizden kurtulup küllerinden doğmadın diye soran bir sesi daha net duymak isterdim. Hepsi bu.
↧