Türkiye’nin son dönemde sıkıntılı bir süreçten geçen Ortadoğu politikası hakkında bölgeyi iyi bilen bir ismin tavsiyelerine son yazıda kaldığımız yerden devam edelim:İnsanlar gibi ülkelerin de gönlünü kazanmak sanattır. Dış politika açısından belli ülke veya grupların antipatisini kazanmak ise sanat değil, başarısızlıktır. Daha önce çok başarılı şekilde uygulanan düşmanlıkları dostluğa çevirme politikası bir süredir aksi yönde işliyor. İlişkilerde bu kadar kayıp yaşamak sorunlu. Bölgedeki halk ve ülkelere karşı ne kadar mütevazı olursanız o kadar çekici; ne kadar üstten bakan tavır sergilerseniz o kadar itici olursunuz. Ben Araplarla konuşurken eksik ve hatalarımızı da anlatıyorum. 60 yıldır demokrasiyi oturtamadığımızı, çok darbe ve kriz yaşadığımızı, hatta bir başbakanı astığımızı söylüyorum. Son dönemdeki başarının, cesur şekilde aynaya bakıp problemlerimizle yüzleşmek sayesinde mümkün olduğuna dikkat çekiyorum. Onlara da bunu tavsiye ediyorum. Böyle bir yaklaşım, “biz çok iyiyiz, her şeyi biliriz” üslubundan daha çok ilgi çekiyor ve samimi bulunuyor. Ortadoğu’da dünyanın çözmekte aciz kaldığı sorunlar var. Aşırı özgüvenle muhataplarda yüksek beklenti oluşturmak, söz yerine getirilemeyince soruna dönüşüyor. Söylem ile kapasite arasında uyum şart. Bunun için bölgedeki her ülke veya sorun için Türkiye’nin ne yapabileceğini tartışıp karar alınacağı, ilgili devlet birimlerinin ve gerekirse sivil unsurların da katılacağı bir görev gücü (task force) acilen oluşturulmalı. Şimdiye kadar sadece Libya için böyle bir çalışma yapıldı ve iyi sonuçlar alındı. Eskiden Arap basını yüzde 90 Türkiye aleyhineydi. Son dönemde bu oran yüzde 90 lehe dönmüştü. Ama yapılan yanlışlar nedeniyle yeniden hızla kötüleşiyor. Temel eleştiriler şöyle: “Siz kim oluyorsunuz da bizim ne yapacağımızı söylüyorsunuz?”; “Osmanlıcılık konusunda Türkiye’nin gerçek niyeti ortaya çıktı”; “Ülkeler arası ve ülke içi aktörler arasında Türkiye taraf tutuyor.” Bu eleştirileri dikkate alarak tutumumuzu gözden geçirmezsek, konuşmak veya reklam yapmakla bu eleştiriler kesilmez, artar. Medyada çıkan övgülere teşekkür etmek lazım ama asıl eleştirileri dinleyip cevap vermek, bunlardan ders çıkarmak önemli. Arap basınından yapılan resmi çevirilerde, eleştirel yazıların göz ardı edilmesi büyük yanlış. Liderler asıl onları görmeli. Bölge içinde ülkelerin farklı hassasiyetleri var. Mesela ülkemize çok yatırım yapan, turist gönderen Körfez ülkeleri, ‘İslamcı siyaset’ çizgisine karşı alerjik. Bu tür konular, Arapların kendi iç işidir. Taraf olursanız size de fatura çıkar. İyi ilişkilere ve milli çıkarlara zarar verir. Türkiye, ülkelere ve farklı gruplara gerçekten saygılı olduktan sonra kendi demokratik, ahlaki ilkelerini samimi olarak herkesle paylaşabilir. Ama demokrasi ve ahlak diyerek taraf tutarsanız, Sudan’da darbeyle başa gelen yönetimle ilişkiniz veya demokratik olmayan diğer ülkelerle ilişkiniz sorgulanır. Türkiye’deki Ortadoğu yorumlarının çoğu bölgeyi bilmeden yapılıyor. Oradaki siyasi akımlar, devlet yapıları, aileler, kabileler, toplumun beklentisi bilinmeden konuşuluyor. Devlet veya üniversitelerin birikimi de farklı değil. Dışişleri’nde kaç Arapça bilen var? Arapça bildiğini söyleyen bazılarının konuşmaları insanı mahcup ediyor. Alana hâkim olamayınca Mısır’daki darbeyi de Esed’in sonunu da kestirmek zor olur. “Arap Baharı” denen süreci olumlu karşıladık. Yıllardır ertelenen değişim talebinin bir sonucu bu. Türkiye’nin de böyle bakıp süreci desteklemesi normaldi. Ama bugün Suriye, Mısır ve Tunus’ta yaşananlar üzücü. Tavrımızdan şüpheye düşmeye gerek yok ama daha gerçekçi olmalı ve buna uzun bir süreç olarak bakmalıyız. Ülkeler, birikmiş bunca sorunu 2 senede çözüp demokrasi olamaz. Biz 60 yıldır hâlâ çabalıyoruz. Hâlâ sorunlarımız var. Bu iş, bir kültür, nesil ve özümseme meselesi. Dış politikadaki bazı yanlışlar, ülkemizde eskiden beri var olan ve çarpık bir Ortadoğu görüşüne sahip bir ideolojik duruşla ilgili. Türkiye nasıl AK Parti’den ibaret değilse, Mısır ve Ortadoğu da tek çizgiden ibaret değil. Kişi ve sivil kurumlar, istediği grupla ilişki kurar ama devlet politikası belirlenirken resmin tamamına bakmak, mümkün olduğunca ideolojik değil, nesnel davranmak gerekir. Bu, Suriye’deki katliama veya Mısır’daki darbeye karşı çıkmamak anlamına gelmez. Kritik olan, sorunun parçası olmadan bunu yapmaktır. Daha önce Türkiye’nin ABD-İran, Suriye-İsrail, Fetih-Hamas ile Iraklı Şii ve Sünniler arasında yaptığı gibi.
↧