![]()
“Işık Yayınları” Mehmet Ünal'ın tam bir İslami hassasiyetle hazırladığı “Şeytanın Çerezi YALAN” kitabını yayımlayarak yalanın insanın hem dünya hem de ahiretini mahveden korkunç sonucunu gözler önüne sermiş bulunmaktadır.190 sayfalık kitapta ayet ve hadislerin ışığında sahabilerden verilen etkili örneklerle yalanın insanın itimat edilen sağlam şahsiyetini çürüten sonucuna dikkatler çekilirken, yalanın sahibini küfre kadar sürükleyebilecek vahim durumu, uyarı dolu ifadelerle şöyle dikkatlere sunulmuştur:“Şeytanın çerezi yalan, aslında küfrün esası, nifakın da birinci alametidir.Yalan, Allah'ın Kudreti'ne bir iftiradır. Yalan, Rabbanî hikmete zıttır. İnsanın fıtratındaki yüksek ahlakı bozan yalandır. İslam alemini ve Müslümanları zehirleyen, ancak yalandır. İnsanlık aleminin hallerini fesada veren, yalandır.İnsanı ruhun ve kalbin hayat derecesinden indirerek insanlığının kemale ermesine engel olan, yalandır.Peygamberlik iddiasında bulunan Müsey-leme-i Kezzab ile onun gibilerini aleme rezil ve rüsvay eden, yalandır.İşte bu sebeplerden dolayıdır ki bütün cinayetler içinde lanetlenmeyi en çok hak eden, yalandır.“Şüphesiz ki Allah, sözün açıktan söylenenini bildiği gibi, içinizde tuttuklarınızı, gizlediğiniz niyetlerinizi de bilir.” (Enbiya, s. 21/110)Evet, yalan, hakikate karşı bir vefasızlıktır, nankörlüktür, hiledir, aldatmaktır. En kötüsü ise, kul hakkıdır yalan. Allah'ın bildiğini kuldan saklamaya çalışmaktır yalan.Hayatlarını yalan üzerine bina edenlerin, ruhlarının derinliklerinde hem bu dünyada hem de ahirette “Ya leyteni!” diye feryat eden ‘keşke'cilerden olmalarına sebep bir hasarettir yalan. Evet, insan yalan söylerken karşıdakini aldattığını zanneder. Aslında kendisini aldatmıştır.O an geçici bir rahatlama hissetse bile vicdanı daha boğulmamışlar için, -şairin de ifadesiyle- ömür boyu, belki de her nefes alışta ve verişte duyulacak pişmanlık ve vicdan azabı olacaktır yalan:“Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlıkKimse edemez bana benim kadar düşmanlık.” ‘N.F.’Yalan, bir korkaklık işaretidir. Gerçekle yüzleşme cesareti gösteremeyenlerin sağlam tutanak zannettikleri bir örümcek ağıdır aslında yalan. Her tarafını sarar insanın; cesaretini toplayıp ne pahasına olursa olsun yalanından dönmediği sürece o ağdan kurtulması da mümkün olmaz. Gerçekle ilgisi olmadığı için de çok zayıf ve kısa ömürlüdür, sahibini koruyamaz yalan.Yalanın büyüğü veya küçüğü, ciddisi ya da şakası olmaz. Çünkü başta küçük de olsa, yalan insanı başka bir yalana ve o da bir başkasına götürecektir. Yalan, insanı kötülüğe ve kötülük ise cehenneme götürür. Yalancı insan hem içinde yaşadığı toplum tarafından güvenirliliğini yitirir hem de Allah katında yalancılardan yazılır. Hani vardır ya meşhur yalancı çoban hikâyesi.. İşte aynen onun gibi yalancı insan, bir gün muhtaç olduğu bir zamanda, gerçeği avazı çıktığı kadar haykırsa da artık ona inanan olmayacaktır. Çünkü artık iş işten geçmiş ve o kimse, en değerli vasfı olan güvenirliliğini kaybetmiştir.Tarih boyunca, doğruları bilerek inkâr eden inançsızların sonları çok acı olmuştur. Firavun'un durumunu hatırlayalım. Son nefesinde başına gelecek azap tüm çıplaklığıyla kendisine gösterildiğinde “Musa ve Harun'un Rabbine iman ettim.” diyerek doğruyu haykırmış, ama hayat boyu söylediği yalanların içerisinde tek kalan bir doğru da kabule layık görülmemiş, kendisiyle birlikte boğulup gitmiştir.Doğruluk, peygamberlerin en önemli şiarı, yalan ise kafir ve münafıkların en açık sıfatıdır.Bundan dolayı mümin, özünde ve sözünde hep sadıktır. Yalandan yılandan kaçar gibi kaçar, en bariz vasfının doğru sözlülük olduğunu her türlü şart altında ispat eden doğruluk örnekleri verir.”Bir doğru söz âşığı konuyu şöyle bağlar:“Bu dur cihanda benim bildiğim meslek, sözüm doğru olsun da odun gibi olsun tek!” a.sahin@zaman.com.tr