Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Saruhan Özel - Bardağın yarısı boş ama yarısı da dolu!..

$
0
0
Son günlerde hanehalkının ne kadar borçlandığı, tüketici kredilerinin ne kadar arttığı, kredi kartı borcunun ne kadar büyüdüğü sık sık gündeme gelmeye başladı.Rakamların buna yeterince desteği var. 2003 yılında sırasıyla sadece 6 ve 7 milyar TL olan bireysel tüketici kredisi ve kredi kartı borç bakiyesi 2012 sonunda 199 ve 70 milyar TL’ye çıkmış durumda (Grafik 1). Bu yorumlarda aslında yakın gelecekte hanehalkının ödeme zorluğuna düşebileceği ima ediliyor. Böyle bir çıkarım magazin amaçlı cazip olsa da maalesef sadece borç miktarına ve artış hızına bakarak ortaya konulamaz. Birincisi, ağırlıklı tüketici kredisi ve kredi kartı borcundan oluşan hanehalkı borcundaki artış abartıldığı kadar yüksek değil. Rakam ilk başlarda çok küçük olduğu için %100’e yakın büyüyordu ama 2008 ve sonrasında yılda ortalama %16’lık bir büyüme hızı var (Grafik 2). Bu dönemde ekonomi zaten yılda ortalama (nominal) %12’ye yakın büyüdüğüne göre bunun ödenemeyecek bir artış olduğunu söylemek iddialı olur. Üstelik geçmiş yıllarda tüketicilerin banka borcu düşük gözükse de reel sektörden senetlerle borçlanmakta olduğunu ve reel sektörün de bunu bankalardan borçlanarak finanse ettiğini unutmamak gerekir. Bugün bankalar aslında tüketici finansmanını kayıtlı, denetlenen ve takip edilebilen bir formata sokmuş durumda. İkincisi, hanehalkı borcuna tek taraflı bakmak cazip ama doğru değil. Hanehalkının borcu artıyorken gelirleri ve varlıkları olduğu yerde durmuyor. Ve gerçekten de söz konusu dönemde hanehalkının hisse senedi ve tahvil yatırımlarından bireysel emeklilik ve ceplerdeki/kasalardaki para miktarlarına kadar toplam finansal varlıkları da hızla arttı. BDDK verilerine göre, 2003 yılındaki 156 milyar TL olan varlıklar 2012 yılında 572 milyar TL’ye kadar yükseldi (Grafik 3). Üstelik yükümlülüklerin içinde ipotek kredileri olduğu halde varlıkların içinde evlerin değerleri de yok. Daha da vurucu olanı, hanehalkı varlığı borçlarından arındırıldığında dahi artmaya devam ediyor. 2003 sonunda 143 milyar TL olan “net” finansal varlıkları, borçlardaki artışa rağmen, her yıl artarak 300 milyar TL’ye gelmiş durumda. Kaldı ki bunun çok şaşılacak bir tarafı da yok. Türkiye ekonomisinin ana büyüme motoru hanehalkının yükümlülüklerine paralel artan iç tüketim. Ekonominin üçte ikisini iç tüketim harcamaları oluşturuyor. Reel sektör, bu tüketim harcamalarının devam edeceğine güvenerek yatırım yapıyor. Bu yatırımlarla ortaya çıkan üretim artışı, artan gelirler üzerinden sonuçta hanehalkı varlığını artırıyor. Hanehalkının borçlanabilmesinin en önemli nedeni de zaten bu gelir ve varlık artışının teminat olarak kabul edilmesi. Türkiye ekonomisi 2002 sonunda 233 milyar $ olan ekonomisini bu şekilde büyüterek 800 milyar $’lık bir ekonomi haline getirdi. Üçüncüsü, hanehalkı borcu artıyor olsa da ekonomiye oranı birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında hâlâ çok düşük düzeylerde (Grafik 4). Dördüncüsü, yeterli olup olmadığı tartışılabilir ama sonuçta otoriteler Türkiye’de hanehalkının düzgün bir şekilde borçlanması için birçok tedbiri almış durumdalar. Bugün hanehalkı döviz geliri belgelemedikçe döviz borçlanamıyor. Ve zaten yıllardır hanehalkının döviz borcu çok düşüktü. Dolayısıyla birçok Doğu Avrupa ülkesinde yaşanan sorun gibi kurlardaki ani ve hızlı artışlar sonrasında borcun bir anda sıçraması gibi bir risk yok. İpotek kredilerinde en az %25 peşinatını karşılaması gerekiyor. Bankalar tüketici kredileri için çok yüksek sermaye karşılığı ayırmak zorunda kalıyorlar (kredi ödenmezse sorun yaşanmaması için). Dünyada birçok ülkede olmayan bireysel kredi istihbarat imkanları Türkiye’de var. Bankalar bir TC kimlik numarasıyla ve 3-5 dakika gibi çok kısa bir sürede kredi (ya da kartı) başvurusunda bulunanların finansal durumunu görüp aksiyon alabiliyorlar. Beşincisi, hanehalkının borcuna ödediği faiz harcanabilir gelirinin çok düşük bir kısmı ve yatay gidiyor. Merkez Bankası verilerine göre faiz ödemelerinin harcanabilir gelir içindeki payı 2010’da sadece %4,5 iken 2012 Eylül ayı itibarı ile %4.Asıl sorun gelir dağılımı!Buraya kadar analiz hanehalkının toplamına ilişkin. Makroekonomik açıdan ya da bir ekonomik kriz göstergesi olarak önemli olan o. Ama elbette olayın insani boyutu açısından bu analiz varlıklı kesim ile yoksul kesim arasındaki farkı göz ardı ediyor. Türkiye’de gelir dağılımı son yıllarda biraz düzelse de oldukça bozuk. TÜİK verilerine göre, en düşük gelire sahip %40’lık kesim gelirin %16’sını alabilirken en yüksek gelire sahip %40’lık kesim %68’ini alıyor. Ve maalesef gayet doğal bir şekilde varlığı/geliri düşük olan kesim daha fazla borçlanma ihtiyacı hissediyor çünkü yüksek gelirli kesimle arayı ancak bu şekilde daha hızlı kapatabileceğini düşünüyor. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil, birçok gelişmekte olan ülkede böyle. Bu sorun da ancak ekonomi büyümeye devam edip geniş kesimlerin gelirini arttırdıkça, enflasyon ve dolayısıyla reel faizler makul düzeylerde düşük seyrettikçe, bu ortam uzun süre devam edip gelir dağılımını yeterince düzeltince ve bankalar da kredi işlemlerinde daha da basiretli davrandıkça hafifleyecek. Sistemi suçlamak işin kolay tarafı.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue