John Kerry’ye kızmak yerine teşekkür etmek lazım. ABD Dışişleri Bakanı, Mısır’daki darbenin demokrasiyi ‘yeniden inşa etmek’ üzere yapıldığını söyleyerek aslında Obama yönetiminin şuuraltını ifşa etti.Beyaz Saray’ın anti-demokratik ve kanlı bir askeri müdahaleye neden ‘darbe’ bile demekten imtina ettiği şimdi daha iyi anlaşılıyor.Demek ki ABD dindar (ya da Batı’da moda tabiriyle ‘İslamcı’) Müslümanların dümende olduğu demokrasileri, icabında askeri müdahaleyle onarılmaya elverişli görüyormuş. İslam dünyasına layık gördüğü demokrasi modelinde laikçilere efendi, dindarlara ise muhalefet rolünü yakıştırıyormuş. Aksi durumlarda, ABD’nin makbul demokrasisine götüren yollardan biri ise, makbul göstericiler ve medya destekli makbul darbelermiş. (Meğer Türkiye bu yaz kitle eylemlerinde ne büyük varta atlatmış. Darbe mekanizmalarına Ergenekon türü davalarla önceden çomak sokulmuş olmasa, başımıza kim bilir ne balyozlar inecekmiş...)NE SİSİ’YE NE MURSİ’YE YARANAMADILARİşin içine İslam korkusu girince bazen demokratik hafıza kaybına uğrayan Amerikan yönetimi sanki tarafsız bir hakemmiş gibi Mısır’da taraflarla görüşüyor. Diplomatik bürokrasinin iki numarası Dışişleri Müsteşarı William Burns, darbeden sonra ikinci kez Kahire’deydi. Ancak Washington’un Mısırlılara mesajı ‘Darbecini sev, o aslında seni seviyor, demokrasiyi ihya etmeye çalışıyor’dan ibaret. Üstelik bu açık darbe yanlısı tavra rağmen Obama yönetimi, darbecibaşı general Abdülfettah el-Sisi ve taraftarlarını da mutlu edebilmiş değil. Sisi, Washington Post’a verdiği mülakatta ABD’yi Müslüman Kardeşler yanlısı davranmakla eleştiriyordu. Asker, Washington’u ilerde daha fazla baskıdan caydırmak için bu söylemi kullanıyor olabilir. Ama Beyaz Saray’ın mevcut politikasıyla ne Sisi’ye ne Mursi’ye yaranabildiği aşikar. Darbe ve katliam gibi insanlık suçlarının işlendiği bir ihtilafta, taraflara eşit meşruiyetle yaklaşmanın bedeli bununla kalsa iyi. ABD’nin Mısır’da ahlaki olmayan tavrı, dünyanın her yerinde kredibilitesini ve demokratik istikrara katkı kabiliyetini azaltacaktır. Amerikan medyasında liberal kanadın artan eleştirilerine de bakılırsa, dış politikada başını iyice kuma gömen Obama yönetimi içerde de sıkıntı yaşayabilir.Bu arada Obama yönetimi, tıpkı Mısır’daki gibi ‘tarafsız’ edalarında İsrail-Filistin görüşmelerinin başlamasına önayak oldu. Başı çeken, Bakan John Kerry. Washington’da çoğu uzman müzakerelerde kaydadeğer bir sonuç alınabileceğine inanmıyor. Birçokları girişimi Kerry’nin dış politika kariyerinin son deminde tarihe geçecek bir diplomatik başarıya imza atma hevesine bağlıyor. Ya Kerry kimsenin bilmediği bir şeylere güveniyor ya da hayatının kumarını oynuyor. Süreç başarıya ulaşmazsa, sorumluluk Kerry’ye yazılacaktır. Başarı sinyalleri geldiği an ise, şimdilik kendini ortaya pek atmayan Başkan Obama kredide aslan payını almak isteyecektir.ABD gerçekten tarafsız şekilde ağırlığını koysa belki Filistin meselesinde makul bir çözüme ulaşılabilir. Ama tarihi tecrübeler, bunun pek vaki olmadığını gösteriyor. Mısır’da fedakarlığın çoğu nasıl Müslüman Kardeşler’den isteniyor ve ‘darbecini sev’ deniyorsa, Filistinlilere de ‘bize güven’ telkini yapılacaktır. İsrail’i ise barış için büyük tavizlere razı edebilecek bir Amerikan yönetimi henüz dünyaya gelmedi. Başkan Obama acemilik döneminde bazı büyük laflar etmişti, ama zoru görünce o da geri çekildi. Başkan seviyesinde siyasi risk alınmadığı sürece de -ki bu pek mümkün değil- İsrail-Filistin meselesinin içinden çıkılması zor. Piyasada dillendirilen senaryolardan biri, hedef küçültmek. Şimdiye kadarki pazarlık süreçlerindeki ‘ya hep, ya hiç’ anlayışını kırmak. Yani kapsamlı bir nihai çözüme ulaşılamasa da, mevzi anlaşmalarla adım adım mesafe katetmek.KERRY’NİN İSRAİL-FİLİSTİN HAYALİUluslararası ilişkileri takip eden herkes iyi bilir ki, İsrail-Filistin müzakereleri çok meşgul edici, kompleks süreçlerdir. Suriye kan kaybından ölüyorken, İran’la nükleer kriz her geçen gün derinleşiyorken ve başta Mısır Arap coğrafyasında büyük siyasi herc-ü merçler yaşanıyorken, Kerry’nin kendini İsrail-Filistin barış sürecinde arabuluculuğa adaması garip. Diğer yerlerden ümidi mi kesti, yoksa işler ABD’nin istediği istikamette mi gidiyor, doğrusu anlayamadım. Üstelik dokuz ay içinde netice almayı hedeflediğini söylüyor. Umarım barış bebeği doğmadan bölgede yeni savaşlar çıkmaz...Kerry’nin Mısır darbesine aşırı toleranslı yaklaşımında kısmen İsrail-Filistin’de arabuluculuk hırsı da yatıyor olabilir. ABD Mısır ordusuyla arayı bozmazsa ve yılda 1,3 milyar dolarlık askeri yardım musluğunu açık tutarsa, İsrail kendini daha güvende hissedecek. Zira Mısır ordusu stratejik Sina yarımadasında radikal grupların İsrail’e yol açabileceği güvenlik tehditlerini izale ediyor. Bu fonksiyon icra edilmezse, tehdit algısı yükselen İsrail kamuoyu müzakerelerde Netanyahu hükümetinin Filistinlilere taviz vermesine hiç yanaşmayabilir. Ve Kerry’nin Ortadoğu barışı hayali sona erer.Başkan Obama ilk seçildiğinde İslam dünyası onu kendi dilinden anlayabilecek, hatta belki bazı dertlerine derman olabilecek bir lider gibi algılamıştı. Ankara ve Kahire konuşmaları tarihi nitelikteydi. Nerede şimdi o Obama? Ya gücü yok, ya sisteme teslim oldu, ya da özde değil sözde idealistti. Karşımızda kendini reelpolitik otomatik pilotuna bağlamış, yorgun bir diplomat var adeta. Oysa Nobel barış ödüllü bir başkandan barışı daha aktif araması, demokrasi ve insan hakları ilkelerinin arkasında daha ikirciksiz durması beklenirdi. Dünyanın Obama ve hükümetinden duyarlı liderlik beklentilerini düşürme vakti geldi galiba. Herkes kendi başının çaresine baksın...
↧