Image may be NSFW.
Clik here to view.
İki dünya arasında bir köprü kurmaya çalışıyorum.Gezi Parkı’nda karşı karşıya gelen iki dünya. Konuştukları diller, kullandıkları semboller, hayattan aldıkları tatlar, sevdikleri ve bıktıkları birbirinden tamamıyla farklı olan iki kesim: Birine AK Parti’deki temsil edilen muhafazakâr seçmenleri, diğerine de muhafaza etmekten ziyade yeninin peşinde olanları yerleştirebilirsiniz. Birbirlerini anlamaları mümkün mü? Biraz çaba, empati ve farklı olana saygının olduğu yerde bütün kapılar sonuna kadar açılır. Her iki tarafta da, birlikte yaşamanın yollarını bulmak yerine kavga arayanlar var. Sesleri çok çıkıyor ve diğer sesleri bastırıyorlar. Başıma sık geliyor. Yazdıklarımı sadece “kimden yana?” diye okuyan ve vurduğu yaftaya göre anında tepki verenler var. “İyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi dedi?” sorusuna cevapla yetinen bir algılama düzeyine hitap etmek çok zor. Safları belirlemek dışında geri kalanı teferruat. Bizim işimiz de o gereksiz görünen teferruattan olan biteni aydınlatacak bir resim ortaya çıkartmak.Ergenekon davasının hükmü açıklandı. Gezi’de neden herhangi bir yankı bulmadı? İnsanlar neden sokağa dökülmedi? Ürettikleri şablonlara yaslananların ayağı yerden kesiliyor. O zaman, bir şehir efsanesi olarak dillerde dolaşan “Sonbahar isyanı”nı ciddiye alanların veya tersinden bu efsaneyi küçümseyenlerin öngörülerinde derinliğe ihtiyaç var. Yeni Sosyal Hareketler’in penceresinden baktığınız zaman, geçmişten geleceğe ve küreselden yerele bu ihtiyacı bir nebze karşılamak mümkün. Yıllardır çokkültürlülük lafları edildi. Kitleler sokağa dökülünce herkes kendi kültür kalesinin yüksek duvarlarının arkasına çekildi. Bu duvarlar zihnimizde asılı duruyorlar, gerçek hayatta değil. Dünyanın dışında değiliz, özellikle yeninin peşinde olanlar. Mukayeseler yapmaktan kimseye zarar gelmez.1999’da “Seattle Muharebesi” ile başlayan küreselleşme karşıtı eylemler, Yeni Sosyal Hareket’lerin başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Bu hareketlerin mümeyyiz vasfı yeni teknikleri ve taktikleri kullanmaları. Ulusal ve uluslararası iletişim ağları aracılığıyla örgütlenen bu hareketler somut bir soruna odaklanıyor. Merkezsiz, örgütsüz ve ideolojisiz olduğu için kendiliğinden bir eylem şeklinde gelişiyor. Neoliberal politikalara karşı başlayan bu yeni eylem biçimi, aynı kalıplarda İşgalciler’de, renkli devrimlerde ve Arap Baharı’nda görüldü. Bu hareketlerin kendi aralarında bir amaç birliği yok; sadece kullandıkları teknikler ve taktikler örtüşüyor. İki ortak paydadan ilki, rahat iletişim imkânına sahip ileri toplumlarda veya toplumun üst tabakalarında ortaya çıkması. Başlangıçta Kuzey Amerika’da “zengin beyazların iyi kalpli eylemleri” olarak gelişen bu eylemler henüz orta sınıfın altına inebilmiş değiller. İkinci ortak payda ise geniş kitlelerin “karşıtlık” ekseninde bir araya gelmesi. Bir protestoyu, bir karşı çıkışı temsil etmesi. İnsanlar bir şeylere karşı oldukları için bir araya geliyorlar. Karşı oldukları şeyi birlikte protesto ediyorlar. Bu hareketlere “sosyal” denmesinin sebebi de bu. Bir siyasî örgüte dönüştüğü, bürokratik karar mekanizmalarına bağlandığı zaman bu hareketler buharlaşıp yok oluyor.Duygu, rasyonel araçlardan ve amaçlardan daha etkili oluyor. Toplumsal Hareket’in ömrünü bu duygu birliği tayin ediyor. Korku, acı, kızgınlık, intikam duygusu, öfke, incinme ve kendini ifade sıkıntısı ana motivasyonu sağlıyor. Bu yüzden eylemler Gezi Parkı’nda olduğu gibi şölen, konser, sanat performansı üzerinden bir araya gelerek, çok farklı insanlara kişiliğini kaybetmeden içinde eriyeceği duygusal ortamlar sağlıyor.Bu hareketler gündelik hayatın içinden politik mesajlar üretiyor. İktidar mücadelesine girmeden kendi savunmalarını gerçekleştiriyorlar. Bütüncül hedefler yerine, gündelik hayattan devşirilen kısmî taleplerle yola çıkıyorlar. Böylece siyasî alanla sosyal alan karşı karşıya geliyor. Sosyal alandakiler politikacıları, politikacılar bu protestocuları anlamakta zorlanıyor. Anlayışın azaldığı yerde doğal olarak komplolar ortalığı kaplamaya başlıyor.
Clik here to view.
