![]()
Dalgalar çırpınmaktan yorulur mu yoksa her an oyunda, eğlencede midir?Dalgalar kendilerini denizden ayrı tutarlar mı yoksa aslında deniz olduklarını bildiklerinden farklı bir adla anılmaya kızarlar mı?Dalgaların deli halleriyle nazlı halleri birbirlerini iter mi, yoksa sever mi?Dalgalar her hareketlenişlerinde bir kısımları havaya karıştığına ve oradan da rüzgârla taşınıp karaya düştüğüne göre gidenlerin arkasından gözyaşı mı dökerler yoksa her yere hakim olmanın zaferini mi kutlarlar?Dalgaların tepe noktası ile dip noktası arasında rekabet mi vardır, yoksa dayanışma mı?Dalgaların savruluşuna deniz yaratıkları bozulup ‘Hey sakin ol! Düzenimizi bozuyorsun’ derler mi, yoksa o cezbeyi örnek alıp canla başla çalışırlar mı?Dalgalara şiir yazan balıklar var mıdır yoksa denizin tüm canlıları tek bir şiirin mısraları olarak mı yaşarlar?Dalgaların rüzgâra hiç direndikleri olmuş mudur yoksa onunla daima dost mı kalmışlardır?Dalgalar kendi çıkardıkları sesleri duyarlar mı yoksa insanların işitmediği ilahi bir şarkıyla sema mı yaparlar?Dalgalar sahilden kum çaldıkları zaman mı daha mesutturlar yoksa kayaları parçaladıklarında mı?Dalgaların inip çıkışları, sağa sola uçuşmaları tesadüfi midir yoksa göremediğimiz özel desenler çizip aralarına bazı şifreler mi koyarlar?Dalgalar gemileri ve insanları yuttuğunda üzülür mü yoksa görevlerini yapmanın huzuruyla yollarına devam mı ederler?Dalgalar için okyanus, iç deniz, göl ve nehir arasında hiyerarşi var mıdır yoksa aynı emre itaat edenler cemiyetinin eşit üyeleri midirler?Dalgalar deniz dibi ırmaklarının aksine görünür olduklarından dolayı böbürlenirler mi yoksa bunun getirdiği sorumlulukla korkudan titrerler mi?Dalgalar göz hizasından mı seyredilmek isterler yoksa bütün açılardan aynı anda mı görülmek isterler? Dalgalar katı ve durgun görünen cisimlerdeki türdeşlerini merak ederler mi yoksa zaten her şeyin titreşimlerden ibaret olduğunu bildiklerinden elleri işte gönülleri oynaşta mıdır?BOYANIN MURADIBoyalar ve fırçalar... Masum duruşlarının ardında ne büyük bir enerji saklı. Onları kullanarak bütün dünyayı değiştirebiliriz. Çirkini güzel kılar, güzeli çirkinleştirebiliriz. Kirliyi temizlemek ve temizi kirletme imkânını kullanır, boyadığımız nesneyi ağırlaştırabilir, hafifletebilir, daha karanlık veya daha aydınlık hale sokabiliriz. Sadece seçim yapmamız gerekiyor, renkle beraber fırçayı sürüş üslubumuzu belirlememiz...Elimizdekini parlatacak mıyız, matlaştıracak mıyız, göze mi sokacağız, nazarlardan saklayacak mıyız? Dalgalar, hareler, kırçıllar ve envai tür desenler mi istiyoruz, yoksa kayganlık, şeffaflık, tekdüzelik, sadelik mi? Fırçayı ince ince mi vuracağız, kalın kalın mı? Emelimize ulaşmak için kaç kat geçeceğiz üzerinden? Bütün bu seçimlerde zevklerimizin sözü geçiyor görünse de tercihlerimizi aslında değerlerimiz belirler. Bu yüzden boya ve fırçanın sözlük anlamlarıyla yetinmeyip başka sorular sormamız gerekir.Mesela boyamayı işaret etmek, damgalamak olarak düşünürsek, sözlerimizin rengiyle değiştirdiğimiz şeylerin sorumluluğunu yüklenebiliyor muyuz? Bu siyahtır veya şu beyazdır dediğimiz anda, hakkaniyet sınırlarını aşıp aşmadığımızın farkında oluyor muyuz? Bilerek veya alet olarak soldurduğumuz yüzlerin sarısıyla, döktüğümüz kanların kırmızısı geliyor mu aklımıza? Çimeni, çiçeği, denizi, toprağı, göğü, karı, kanı, hayvan tüylerini, insan tenini yani bizim boyamadığımız şeyleri hiç aklımıza getiriyor muyuz? O renkleri o tonlarıyla asla üretemeyeceğimizi bilip buna heyecanla boyun eğiyor muyuz? Hadi diyelim kar beyazını tutturduk, bir anda bütün doğayı o renge sokabiliyor muyuz?Cevabımız hep “hayır” ise “Allah’ın boyası ile boyan. Allâh’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir?” sorusuna ne cevap veriyoruz? Haa! Belki içimizden kimileri başka bir neşeye de kapılabilir. Diyebilir ki mesela, Allah bazı kullarını çok özel bir boya ile işaretler. Hani kurbanlık koyunları kınalayıp sırtlarına bir işaret koyarlar ya, onun gibi. Ama söz konusu olan seçilmiş insanlar olunca, o işaretleri ancak kendisi de işaretlenmiş olanlar görebilecektir. Bu, muhtemelen onların birbirlerini tanımaları, kendi aralarında kamuya açık olmayan bir muhabbete dalmaları içindir. Ama Sıbgatullah adildir; o boya ile boyanmamış, o damgayı yememiş bazı kullara onları göstermese bile kokularını hissettirebilir. Dedim ya, bu sadece bir neşe, mest edici bir vehim de olabilir. Doğrusunu ben bilmem. Bilen bilir.