Hasan Ali bir umut kıvılcımı yaktı, sonra ortadan kayboldu. Amrabat, Fenerbahçe savunmasını dağıtmaya namzet ipuçları verdi ama onun rüzgarı da yeterince coşkulu esemedi. Drogba, geceye renk katma fırsatlarını yakaladığı anlarda hep kuşatıldı. Belki eskisi kadar güçlü ve çabuk olabilseydi durağanlığa erkenden paydos diyebilirdi. Musa Sow ve Webo yalnız ve mahzun iki adam görüntüsündeydi. Çünkü ikisi de Galatasaray kalesine yakın noktalarda topla buluşma bahtiyarlığını yeterince yakalayamadı. Melo, yine “Ben mücadele adamıyım.” diye haykırıp durdu ve kabul etmek gerekirdi ilk yarının en güzel vuruşunun faili oydu. Sneijder, sahanın görünür isimlerindendi ama o görünürlük yeterince etkinliğe dönüşemedi. Maalesef ilk yarı itibarıyla yolunu gözlediğimiz kahraman ya da kahramanları ortalıklarda göremedik. Fatih Terim, Ersun Yanal isimlerinin kulağımıza üflediği tempolu, estetik oyun formatını da çok fazla hissedemedik. Dengenin hiçbir zaman taca atılmadığı, Galatasaray’ın daha etkili, üretken ve arayıcı olduğu, çok sayıda olmasa da önemli pozisyonlara girdiği bir ilk 45 dakika izledik vesselam. Karşılaşmanın ikinci yarısı daha doluydu. Tempo da heyecan da yüksekti. Ama roller değişmemişti. Yine Galatasaray aktif, Fenerbahçe pasif. Özellikle 63. dakikadan sonra mücadelenin üzerindeki çekingenlik perdesi iyice kalktı. Sahanın iyilerinden Bruno Alves’in, oyun aklıyla örtüşmeyen iki sarı kart sonucu kendini kenarda buluşu Galatasaray’ın iştahını kabarttı. Ancak Sarı-Kırmızılıların gol arayışları genelde uzaktan şutlara havaleydi. Ancak vuruşlar çerçeveyi tutmadı ya da Volkan’ı hiç aratmayan bir performans sergileyen Mert’e söz geçiremedi. Fenerbahçe’nin 10 kişi kalmasına ve genelde edilgen oyunu tercih etmesine rağmen Galatasaray karşısında ezilmeyişinde hatta önemli gol girişimlerine soyunabilmesinde Emre’nin, Mehmet Topal’ın, Kuyt’ın rakibe genişlik ve ferahlık tanımayan oyunlarının rolü büyüktü. Fena performans sergilemeyen Baroni’nin yerine oyuna giren Alper Potuk da biraz çekingenlik kokan oyununa rağmen verimliydi. Uzatma bölümünün ilk ayağında Drogba, Hakan Balta’nın ortasında öyle bir kafa çıkardı ki, gecenin en alkışlık adamı Mert’in dahi o topa engel olması mümkün değildi. Galatasaray, beklediği golü bulmuştu ama Fenerbahçe’nin enerjisi tükenmemişti. Sarı-Laciverttiler, beklenenden çok daha fazlasını yaptılar, göz kamaştıran pozisyonlara girdiler. Ne var ki, Muslera engelini aşamadılar. Son söz: Kazananın da kaybedenin de alkışlanacağı bir geceydi. h.beser@zaman.com.tr
↧