Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Günseli Ö. Ocakoğlu - Bayram reklamlarında duygusallık kabul ama nereye kadar?

$
0
0
Kamera yüzdeki çizgilere odaklanıyor. Görünen en belirgin duygu, gözlerdeki endişeli bekleyiş. Her şey tamam, tek eksik evin neşesi.Kapı çalınıyor ve oyun havaları eşliğinde vuslat. Keşke tüm istekler bayram reklamlarındaki gibi saniyelerle gerçekleşse, keşke gerçekleşmesi istenenlere bu kadar kolay ulaşılsa. Reklamlarda bize sunulan iyimser havayı her ne kadar izliyorsak da her şeyin giderek zorlaştığını çoktan kabullendik. Şimdi bir kez daha reklamların pırıltılı dünyasından bakarak, “hayat bayram olsa” tadında çekilen iki reklam filmiyle hafiften duygusallaşalım.İlk duygusal vuruş ağır gelmiştiBayram reklamlarını çikolata, kolonya, yeni giysiler ticari üçgeninden ilk çıkaran Kent olmuştu. İlk kez izlediğim anı hatırlarım. Bayramları tatil sayanlardan olmamama rağmen her nedense çok dokunmuştu çocuklarını bekleyen anne-baba. Sonrasında özellikle Kent’in bayram reklamları beklenir olmuştu. Bu bekleyiş diğer markaların da bayramda o güne kadar olagelen ürün reklamlarını değiştirdi. Duygusal tonu ağır basan reklamlar adeta yarışır oldular. Her ne kadar Kent’in ilk reklam filmi kadar etkili olmadıysa da bayram reklamlarının hemen hepsini sevdik. Geçtiğimiz yıl torunlarını beklerken, “Hepinizden daha çok yaşadım. Hepinizden daha çok bayram gördüm.” diyen dedeye kadar da Kent reklamlarında uygun duygusal dozda geçmiş bayramlar hatırlatıldı. Dede ise duygusal iniş çıkışlarımı yeniden başlattı. Reklam izlerken ağlayanlar kervanına ben de katıldım.‘Sucuk nasıl yapılır?’ dersiBen telaştan göremedim mi yoksa bayram reklamları mı azaldı bilemedim ama Kent bu yıl eski kampanyayla idare ederken Şahin yaptığı bayram filmiyle bir taşla çok kuş vurdu. Sucuk yapılışını tarif etti, sucuğun içindeki sadece baharat olması gerektiğine vurgu yaptı, bizim ürünlerde katkı maddesi yoktur dedi ve bütün bunları kısa film tadında yaptığı video ile uzun uzadıya anlattı.Hızlı tüketim ürünleri olan Kent Şekerleme ve Şahin Sucukları farklı iki üründe benzer senaryoları tercih etti. Dede-torun ilişkisinin öne çıkarıldığı iki çalışmada da günümüz şehir yaşamında neredeyse unutulan sevgi, saygı temaları yeniden hatırlatıldı. Biraz özlem ama daha da çok ‘ya gelmezlerse’ endişesinin yansıtıldığı reklamlarda bir buruk başlangıç ve mutlu son tercih edildi. Tabii sucuk üzerine kırılan yumurtalar eşliğinde.İki filmi birbirinden ayıran en belirgin özellik ise oyuncuları. Kent reklamındaki dede zaten kendi gibi, oynamıyor. Çekimleri ise konuşmasını gerektirmeyecek kadar ustaca. Belki de etkisinin şiddeti buradan kaynaklanıyor. “Bayram reklamı bu, ticari bir amacı var, beklentilerini yüksek tutma!” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız! Her bayram üstüme çöken bu duygusal tondan derhal, hemen, şimdi kurtulmalıyım. Elbette reklam verenler de, yapanlar da! Çünkü bayram da olsa reklam reklamdır ve duygusal tonu pek abartılmamalıdır.Reklamlarda tüketicinin zeka seviyesi kaç kabul ediliyor?“Zeka seviyemiz hafife alınıyor.” diyor okurumuz Doğan Sarı. Kendisi öğretmen. Söylediklerini mesleğinden ötürü daha da dikkatle dinlemek gerek çünkü çocukları ve anne, babaları dinliyor, tanıyor. Diyor ki: “Televizyonu sevmeyenlerdenim ancak bazen mecburen maruz kalıyorum ve elbette reklamları da izliyorum. Ancak bir öğretmen olarak dikkatimi çeken ve de çok rahatsız olduğum durum reklamlarda genel olarak zeka seviyesinin çok düşük olduğu. Bu durumda iki ihtimal aklıma geliyor; ya reklamı hazırlayanlar tüketicilerin zeka seviyesini düşük kabul ediyor ya da kendi zeka seviyelerinde işler yapıyor. Ortaya konulan akıl, düşünce seviyesini görünce kendime hakaret edilmiş gibi hissediyorum. Nerede eskinin zeki reklamları?”Sözüne itibar ettiğim bir kreatif, yıllar önce bir sohbetimizde, “Reklamda her ne kadar ‘ne kadar bütçen varsa o kadar orijinal işler çıkar’ anlayışına doğru bir gidiş varsa da bütçe kreativiteyi değil kullandığınız saniyelerin uzunluğunu, santim-sütunun büyüklüğünü etkiler.” demişti. Toplumdaki değişim hızla süregiderken “Biz ne dersek o doğrudur!” diyen yaklaşım her yerde miadını çoktan doldurdu. İşi birilerine ürün, hizmet ve fikir satmak ya da derdini anlatmak olanların masalarından kalkıp halkın arasına karışmasını öneririm.Toplumsal hastalığımız kaygılanmak ve beklemekSon dönemde daha çok hissetmeye başladım, beklentilerin sayısı ve dozu giderek artıyor hem de gerçekleşmesi için yeterince gayret göstermeden. “Şimdiki gençler sahip olmak istedikleri için bedel ödemek istemiyor.” gibi her dönem için kolayca söylenegelen bir gerekçeyi kabullenmek doğru gelmiyor bana. Yıllar önce başta kendimde olmak üzere tespit ettiğim toplumsal bir hastalığımızdan söz etmek istiyorum. Sürekli kaygı duymak ve beklemek üzerine kurulu bir yaşama düzenimiz var! Neyi beklediğini bilmeden beklemek. Elindekinin değerini bilmeden, şükretmeden beklemek ve beklerken zamanı yitirmek. Peki, çözüm! Elbette var. Anda kalmak ve nerede, kiminleysek sadece orada olmak. Peki ya kaygılar! Onlar hep var olacaklar. Bireysel kaygılarımızı bitirsek, toplumsal olanı karşımıza dikiliyor. Toplumsala çözüm bulsak yaşadığımız coğrafya hareketleniyor. Komşularımızla sorunlarımızı hallettik dediğimizde ise yeni bir faturayı önümüze sürüveriyorlar. Önümüzdeki sonbahar için değişik senaryolar önümüze konuluyorken tek dileğim neredeyse atlattık dediğimiz bekleme pozisyonuna yeniden geçmek. “En iyi savunma saldırıdır” diyor savaş bilimciler. Özgüvenimizi yitirmeden, yitirilmesine izin vermeden çalışmaya devam!

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue