“Yıllar önce Bekir Karlığa hocamdan dinlemiştim; İslam’ın inanç, ibadet ve muamelata ait bütün değerlerinin dört kategori etrafında toplanabileceğini söylemiş ve bunları ezelî hikmet, ebedî risalet, evrensel adalet, küresel medeniyet olarak anlatmıştı.” diyor okuyucu ve ardından: “Sorum şu; bu kavramlarla giydirilen vasıflar uygun mudur?”Sorunun bana değil, aslında sözün sahibine sorulması lazım. Bununla beraber okuyucu sorularının şekillendirdiği bu köşede soruya ilgisiz kalmamak için kısa kısa cevap mahiyetini taşıyacak düşüncelerimi dile getireyim. Hocamız burada dört ayrı kavram ve bu kavramların başına dört ayrı vasıf getiriyor. Kavramlar; hikmet, risalet, adalet ve medeniyet. Vasıflar ise ezelî, ebedî, evrensel ve küresel. Hikmet, İslam ilim tarihi boyunca farklı tarif ve izahlara konu olan kavramların başında gelir. Kestirmeden “faydalı ilim ve salih amel” diye tarif edilen, nazarî ve amelî diye ikiye ayrılan ve üzerinde ciltler dolusu müzakere ve mütalaalar yapılan bu tarif ve izahlar hakkında siyah-beyaz ölçüsünde zıtlıktan bahsetmek imkânsızdır. Aksine ayet ve hadislerle temellendirilen bu görüşlerin hemen hepsi birbirini tamamlar ve desteklerler. İşte bu alabildiğine kapsamlı hikmet kavramının “ezelî” nitelendirilmesi oldukça yerindedir. Çünkü söz konusu olan Allah’ın yaratışıdır ve ayetin ifadesiyle: “Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30) Risalet herkesin malumu, peygamberlik demek. Nebiler Serveri’nin (sas) hak dinin temsilcisi ve son peygamber olması, tabir-i diğerle peygamberlik müessesesinin onunla son bulması elbette onun gerek peygamberliğinin gerekse tebliğ, tebyin, talim ve tatbik buyurduğu değerlerin ebedî olduğunun göstergesidir. Bu zaviyeden ebedî risalet kavramı sadece Efendimiz (sas) için kullanıldığında anlamlıdır ve doğrudur. Adalete gelince; “Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa,135) ayeti adaletin İslamî normlar içindeki yerini göstermektedir. Adalet öyle bir ilke, öyle bir değerdir ki İslam’da, din, dil ırk, cins, mezhep, ya da canlı cansız ayırt etmeksizin herkese ve her şeye karşı uygulanması gerekir. Bu açıdan her şeyi kapsama alanı içine alması itibarıyla İslam’da adalet evrenseldir ve evrensel olmak zorundadır. Son özellik küresel medeniyet. Medeniyet, hikmet, risalet ve adaletin mücerred ve müşahhas şekliyle varlık sahasında boy göstermesine denebilir. Düşünceden bilim ve teknolojiye, oradan edebiyat, müzik, resim, heykel gibi sanatın tüm kollarını ihtiva eden ve İslamî zaviyeden bakıldığında din ve medine ile de direkt irtibatlı olan bir kavramdır. Bugün İslam’ın ortaya koymuş olduğu medeniyet anlayışının küresel ölçekte kabul gördüğünü söylemek imkânsız. Fakat bunun sorumlusu ne din ne de o dinin öğretileridir. Aksine temsilcileridir. Sonuç; kısa izahlarla açılım kazandırmaya çalıştığım gibi hem kavramlar hem de o kavramlara –haydi okuyucumuz gibi diyeyim- giydirilen vasıflar hem lugavî hem ıstılahî hem de fikrî planda mutabakat halindedir. Ama burada şunu unutmamak lazım; asıl olan Müslümanlar olarak bizlerin İslam dinini ve onun değerlerini, ilke ve prensiplerini bu dört kavramda anlatıldığı şekliyle inanmak, öğrenmek, anlamak, yaşamak ve anlatmaktır. Sanırım Bekir hocamın vermek istediği mesaj bu olsa gerek.
↧