Doğru, hayat elden gidiyor. Ne elde kalıyor ne avuçta. Gündüzün parıltıları akşamın alacakaranlığında diz çöküyor. Gecenin kararlı karanlığı bile gönlünde taht kuramıyor dünyanın. İnsan, bir törpünün, ömür törpüsünün önünde azaldıkça azalıyor, eridikçe eriyor...Varsın eksilsin ömür.Aydınlığın karanlığın bağrından çıktığı gibi...Zevalin bağrından da sonsuzluk doğuyor.Eksildikçe çoğalıyor insan.Zayıfladıkça güçleniyor.Kaybettikçe kazanıyor.Her an çürüyor belki, ama tohumlar da çürüyor filizlenmeden önce toprağın bağrında.Doğru, bizi çaresizliğimizle baş başa bırakarak, hayat ellerimizden kayıp gidiyor. Neden mi tutulamıyor hayat, güçlü sandığımız kollarımızın arasında?Kim, hayat benim diyebilir?Kim, ‘aslında’ kendine ait olmayan bir hayatı tutabilir ki?Ellerinde tutamadığı hayat için hangi aklı başında olan, ‘Benim’ diyebilir ya da.Hayat O’na aitse, O’nunsa, O’nun mülküyse; insan sadece bir emanetçiyse ve emanetine O’nun istediği şekilde sadıksa, sevinç esintileriyle doluyor yüreği insanın.Hayatı O’ndan bilince, hayat bir tahterevalli misali.Tahterevallinin bir ucu dünya, bir ucu alem-i beka. Dünya aşağı doğru inerken beka alemi sonsuzluğa doğru yükseliyor.Hayat elden gidiyor ama yokluğa ve karanlığa, boşluğa uçup gitmiyor.Biri tutuyor tüm yaşananları. O Mutlak Bir var ya, sonsuzluğunda tutuyor O’nun adına yaşananları.Hayat elden giderken, sevinmelisin, ey nefsim.Sevinçten kendinden geçmelisin.Bak işte. Bir çınarın gölgesindesin. Ya da yorulmuşsun da bir bankta nefeslenmektesin. Ya da bir çiçeği kokluyorsun. Ya da, bir lokma kopardın mis gibi kokan simitten. Ya da yeni kalktın bir hastalıktan. Ya da yatak yorgan yatıyorsun. Ya da yalnızlıktan koptu kopacak kalbin. Ya da yeni âşık oldun. Ya da yeni ayrıldın sevdiğinden. Ya da bir ölüm haberi aldın.Dünyanın binbir türlü halinden birindesin.Ama her daim “Hamd” desin.“Elhamdulillahi ala külli hal ve sive’l-küfrive’d-dalal (Küfür ve dalalet hali dışındaki HER ŞEY için hamdolsun)” halindesin.Bak işte, tahterevallinin diğer ucu nasıl da yükseliyor.Mesela dünyevi olarak bir şeyi kaybediyorsun, ama hamd ediyorsun. Kainat sevince boğuluyor. Melekler insana şaşkın ve hemen kaydediyorlar bu anı.Bir hamd kainata bedeldirO’nsuz geçen anlar dışında yaşadığın dünya hallerine hamd olsun dedin ya, işte bu an, iki şeyi kendine söylemeyi unutma, ey nefis.De ki, kendi kendine, sevinç ve umutla: Şu anı, işte şu gözlerimin önünden, avuçlarımın içinden akıp giden şu anı boşa yaşamadım. Kainattaki en önemli işi yaptım.Düşünebiliyor musun, O’nunla kurduğun bir andan, O’nu andığın bir andan, bir sözden, bir davranıştan daha önemli ne bulabilirsin bu hayatta?Bir hamd kainata bedeldir.O’nu andığın bir an bu dünyadaki tüm yaşamlardan sonsuz büyüktür.O’nsuz geçen bir ömürse sadece mutlak ziyandır.Sonra, şunu demeli ey nefis, kendi kendine konuşmalı: Bu anlamlı, bu sonsuz anlamlı anları, dakikaları, saatleri, günleri, yılları Mutlak Varlık hiçliğin içinde yok eder mi?O’nu andığın her anın sonsuzlaştığını, beka alemine gittiğini hatırlat kendine.Şu cümleyi bir yere kaydet, inan çok işine yarayacak:“Kayyûm-u Bâkî olan Zât-ı Zülcelâl’e verilen ve O’nun yolunda sarf edilen şu ömr-ü zâil, bâkîye inkılâb eder.”Ne zaman bir şeyleri kaçırıyorum, diye hayıflanırsan, bu cümleyi hatırla.O’nun yolunda sarf edilmeyen bir hayatın kaçırılan sonsuz bir fırsat olduğunu hatırla.İşte böyle nefsim. Ne zaman boşu boşuna yaşıyorum duygusu içine çöreklense, boşu boşuna yaşamamanın çaresine başvur sen de.Kederlenme o halde hayat elden gidiyor diye.Hayatı O’nun adına yaşamaya çalış ve şöyle söyle:Güle güle hayat, yolun açık olsun.Giden her ana bir de şunu fısılda: Görüşmek üzere!1000 kişinin sevinciHali vakti oldukça yerinde olan tanıdığım biri, önemli bir tıbbi nedenden dolayı oruç tutamadı. Fidye olarak Somali’de bin kişiye yemek yedirdi. Bana, “Oruç tutamadığım için çok üzülüyorum.” dedi. Ben de şöyle dedim ona: “Somali’deki bin kişiyse senin oruç tutamamana çok sevinmiş olmalı.”Olumsuz düşüncelerle boğuşmak yerine...Bediüzzaman’ın aşağıya alıntıladığım hapisteki mahpuslar için yazdığı metni, şehirde mahpus hayatı yaşayan bizler gibi, “Boş zamanlarımda ne yapacağımı bilmiyorum. Akşam oluyor, bir odanın içinde tıkışıp kalıyorum. Ofluyor, pofluyorum, aklıma gelen binbir türlü olumsuz düşünceyle boğuşuyorum.” diyenler için bir çare gibi geldi.“...Boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’ân’dan bildiğimiz sûreleri okumak ve mânâlarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip bu hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi a’mâl-i saliha ile...”
↧