Sizi bilmiyorum ama bir süreden beri ajanslardan gelen Suriye ve Mısır fotoğraflarına bakamıyorum açıkçası. Bir yandan duadan başka bir şey yapamamanın acizliği, diğer yandan masum insanların cansız bedenleri ruhumu kavuruyor adeta. Bu nedenle Başbakan’ın ağlamasını çok iyi anlıyorum.Esas hayret ettiğim ve anlamadığım şey, başta İslam dünyasının siyasileri, liderleri, kralları, âlimleri olmak üzere tüm dünyanın yöneticilerinin bu tablolar karşısındaki suskunlukları. Anlaşılmaz utanç verici bir sessizlik ile beraber bir de ‘devlet menfaati’ denen vicdansızlık adına tam tersi mağduru suçlayan, zalimi temize çıkaran açıklamaları duydukça, insanlığın tarihin başka hangi döneminde bu kadar dumur olduğunu merak ediyorum. Birkaç gün önce Suriye’den gelen haberlere ve görgü şahitlerinin anlattıklarına bakınca, insanın bu kadar zalimleşmesiyle “Cehennem ucuz değil!” tespitinin haklılığını bir kez daha görüyoruz maalesef. Sarin gazı kullanılıyormuş… Bugüne kadar denge adına, bölge adına boş laftan başka bir şey üretmeyen uluslararası camianın da yasak savmak kabilinden üzüntü ifadelerini okumak da çok anlamlı olmuyor artık.Bilmiyorum yüreğiniz dayanır, içiniz kaldırır mı ama video paylaşım sitelerini ve sosyal medyayı açıp görüntüleri bir kez izleyebilseniz keşke. Yan yana yatan ölü masum yavruların başında ağlamaktan göz pınarları kurumuş anaların halini gördünüz mü? İnsanlar Hiroşima’ya yapılanların yıldönümünde bir araya gelip pişmanlıkla sahte gözyaşı dökerken, hemen her gün yeni bir Nagazaki yaşanırsa, kimse samimiyetlerine inanmamızı beklemesin. Bırakın kullanılmasını, saklanması bile uluslararası suç olan bir kimyasal silahın tüm insanlığın gözü önünde kullanılmasına seyirci kalmanın da bir vebali yok mudur?Kimse kusura bakmasın ama bu silahı kullananlar kadar, bu canilere cesaret verenlerin, susarak destekleyenlerin de vebali var. Var olduğu iddiasıyla girdikleri Irak’ta bir türlü bulamadıkları bu tür silahların, bölgede kimlerde olduğunu bilmediklerini düşünmüyorum. Bunun için askerî ya da bölgesel alim olmaya da gerek yok. Sadece Amerika dizilerine bakarak bile bu tür silahların ne tür bir meşrulaştırma alt mesajıyla kullanıldıklarını görmek mümkün. Tabiri bağışlayın, bir tür ‘eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek’ masumiyetini aşan film ve dizilerde bu tür silahların kullanılmasını tesadüf görmüyorum. İlk akla gelenleri sayalım isterseniz; Numb3rs denen dizinin 3. sezonunda kullanıldı bu gaz. Testere’de bizzat Jigsaw kullanmıştı yanlış hatırlamıyorsam. The Rock filminde, Lost’ta, Fringe’de hep kullanıldı, bahsi geçti, meşrulaştırıldı adeta.En az şiddet kadar korkunç ve tehlikeli olan, bunun meşrulaştırılması ve susarak dahi olsa cesaretlendirilmesi. Bugünün zalimleri, yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını düşündükleri için böylesi vahşetlere imza atabiliyorlar. Elbette güzel buluyor ve destekliyorum ancak, bilmem neredeki fok balıklarını, balinaları düşünüp milyarlarca dolarlık harcama yapan modern devletlerin böylesi vahşete sessiz kalmaları en az bomba kadar yıkıcı. Yaz aylarında kuşları düşünüp evlerin önüne bir tas su konulmasını insaniyet sayan hassas ülkem insanlarının suskunlukları da.Yönetmenliğini Robert Redford’un yaptığı Geçmişin Sırları filmini izledim geçen gün. Eski bir militan rolünü oynayan Susan Sarandon, vaktiyle yaptıklarında aptallıklar, yanlışlıklar olduğunu itiraf ederken, şunu da söylüyordu: “Soykırım yapılırken evde öylece otursaydık, asıl şiddet bu olurdu!”Hissizlik, tepkisizlik, hiçbir kimyasal silahın etkisinden daha hafif bir sonuç değil aslında!
↧