Nevaib-i eyyam, ‘günlerin getirdiği musibetler’ demek. Türkiye’de ekonomi cephesinde yaşanmakta olanların bir kısmı dışsal gelişmeleri, bir kısmı ise zaten bizim kötü amel defterimizi yansıtıyor.İktisadi süreçlere kattıklarımızın kalitesi arttıkça, dışsal şokların tesiri azalır, pozitif yönde ayrışabiliriz. Ancak sularımız konjonktür etkisiyle kabardıkça, konjonktür kazandırdıklarını alıp gidiyor, köpük misali elde pek bir şey kalmıyor. Krizde % 4’leri gören faiz ve enflasyon çift hanenin kapısında. Cari açık zaten pek düşmemişti.Şunu dikkatle not edelim ki, her konjonktür kendi fırsat ve sorunlarını da önüne katıp getirmektedir. 2002-2007 dönemindeki dünya konjonktürü daha çok güzel haberler getirdi. Bu ortamda psikoloji iyi iken ilave hamleler yaparak kötü günlere hazırlanmak kolaydır. Aksi takdirde kötü konjonktür kendi sorununu da getirip kapınızın önüne bıraktığında mücadele çok daha zor oluyor. Haber Türk yazarı Abdurrahman Yıldırım’ın aktardığı gibi, ‘dünkü güneşle bugünün çamaşırı kurutulamaz’.Açıkçası Türkiye a) nitelikli reformları yaparak, b) iyi bir ekonomi yönetişimini devreye sokarak, c) kapsamlı bir sanayi politikası ajandası oturtarak kazanımlarını konsolide etmediğinden, hatta zaman geçtikçe bunlarda geriye adım attığından şimdi bir kısmını geri veriyor.Şimdinin konjonktürü ilginç. ABD Merkez Bankası’nın ‘artık ekonomi toparlanıyor, piyasalara para salmayı bırakıp, var olanı geri çekme sürecine başlayalım’ diyerek daraltıcı para politikalarına geçmeye, süreci artan oranlarda piyasaların doğal işleyişine bırakmaya hazırlanıyor olması gündemde. Aslında bu haber güzel. Ancak ABD sahip olduğu rezerv para basma kabiliyeti nedeniyle kendi sorunlarını dünyaya ihale ederek kısmen de olsa çözme kapasitesine sahip. Onun bastığı paralar bizim ulusal rezervlerimizi şişirdi, şirketlere finansman, tüketicilere de sıcak kaynak sağladı. Şimdi gidiyor ve yeni dolduracak rezerv unsurlarımız olmadığında olumsuz etkide bulunuyor. Dış açık veren bir ekonomi ve enflasyon hedeflemesi rejiminde Türkiye, sabit kur uygulayamıyor. 2001 krizinde bunu acı bir şekilde gördük.Ancak dediğimiz gibi bu konjonktür diğer sorunları da tetikliyor. Artık petrolün varil fiyatı 115 dolar bandında. Bu hemen ve derhal içerideki fiyatlara yansıtılıyor. Maliyet enflasyonu olarak büyüyemeyen ekonomide sorun olacak. TL’nin aşırı değer kaybetmesi ithalat üzerinden yine enflasyonu tetikliyor. Her halükârda TL’nin savunulması gerekiyor. Gördüğümüz gibi para akarken ‘serbest kurdan’ dem vurulur. Ancak kaçarken herkes tek bir ağızdan ‘savun’ diye bağırır. Buna göre, gelirken yönetemediğini, giderken de yönetemiyorsun. Israr edersen de maliyetini ödemen gerekiyor. Şimdi Türkiye’den yüksek faiz isteniyor. ‘Öyle çok ver ki, piyasalar şaşırsın’ deniliyor. İki sorun var: Bir, var da mı vereceksin? Büyümeyen ekonomide şirketler ile vergi gelirinin düştüğü bir ortamda çift haneli faizle kamu borçlanmasını nasıl döndürecekler?İki, ancak esas büyük hadise gelip ‘beklentilere’ dayanıyor. Türkiye yakın geçmişte hep istikrar, pozitif beklentiler ve makul getiri ile yoluna devam ederken, şimdi artık Türkiye ile ilgili beklentiler hemen her cephede bozuluyor. İçeride ve dışarıda istikrarı bozulan, imajı kötüleşen, fiyat istikrarı sıkıntılı, dış açıkları gündemin baş köşesi, üç seçimli konjonktür derken liste uzuyor. İlk tepkilerden biri, 12 milyar dolarlık termik santral yatırımını Körfez sermayesince iptal kararı.
↧