Timur’un filleri gibi, şikâyet ettikçe çoğalıyor. Meşhur hikâyedir: Timur bakımları için Sivas’ta her mahalleye bir fil zimmetlemiş.Fili doyurmak kolay mı? Halk yalvar yakar, ağır bir vergi gibi üzerlerine çöken bu fillerden kurtulmak için Timur’a müracaat ettiğinde ikinci filler dağıtılmış. “Çocuklarımız yarış atına döndü” şikâyetiyle girişilen reformlardan daha fazla sınavın çıkması, Timur’un fillerine benzemiyor mu? Dünkü Zaman’da Veysel Ayhan’ın analizi çok berrak. “Sınavlar kaldırılıyor” vaadiyle yola çıkıp, bir yerine senede tam 12 merkezî sınavın yapılmasının makul bir tarafının olması lazım. Var mı? Tek gerekçe, bir sınavın yol açtığı stresin 12 sınava yayılarak hafifletilmesi olabilir. Mantıklı mı? Hayır. Tersine bir sınavın stresi tam 12 kere tekrarlanmış olacak. Daha kötüsü, sınavın eskisinden daha çok eğitimin merkezine yerleşmesi. Hepimiz aynı badireleri, üzerimize çöken ağırlığı yüzünden sorgulamadan geçtiğimiz için fark edemiyoruz. Sınav, eğitimin amacı değildir. Sınav sadece bir ölçme ve değerlendirme aracıdır. Eğitimin merkezine yerleştiği ve her şey onun üzerine inşa edildiği zaman eğitim asıl amacından uzaklaşır. Hatta giderek tersine bir işlev yerine getirmeye başlar. Tersine? Öğrenmek yerine, öğrenme önünde ciddi bir engele dönüşür.Sonunda elde edilecek ürünü gündelik hayatta test etme imkânına sahip olduğumuz için yabancı dil eğitiminin “sınav merkezli öğrenmeme”ye dönüşmesi çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Çocuklarımıza, ilkokuldan üniversiteyi bitirene kadar binlerce saat İngilizce dersi veriyoruz. Sonunda elimizdeki sıfıra sıfır elde var sıfır. Hiçbiri çok basit metinleri anlayacak, birkaç kelime konuşacak düzeyde İngilizce öğrenemiyor. O kadar öğretmen görevlendirip, binlerce saat çocukları sınıflara doldurup harcadığınız onca emekten sonra elde ettiğiniz sonuç imkânsız olanı başarmak demek. Binlerce saat ve sıfır sonuç. Büyük bir başarı değil mi? Sebep ne öğretmenlerin yetersizliği ne de öğrencilerin yeteneksizliği. Tek sebep sınav sistemi. Mevcut sınav sistemine uyumlu bir sınav uygulaması ile İngilizce düzeyini ölçerseniz, İngilizce konuşma veya anlama yerine basit gramer kurallarını öğretirsiniz. Hâlbuki hiçbir dil gramer kaideleri ezberlenerek öğrenilmez. Yabancı dil sadece bir örnek. Siz, öğrencinin bilgi düzeyini ölçmek ve değerlendirmek için kullanılan sınavı, eğitimin yegâne amacı haline getirirseniz, sadece sınavlarda sorulabilecek evsaftaki bilgilerle sınırlı bir eğitim sürecine mahkûm olursunuz.Aslında bir şeyin değerini ölçmek için yokluğunu dikkate almak yeterli. Okulların olmadığı bir ülke hayal edin. Okullar olmasa, eğitim kurumlarından elde ettiğiniz faydada herhangi bir eksiklik olur mu? Sınav odaklı eğitim faaliyeti, okullarda değil dershanelerde yürütülüyor. Okullarda yöneticiler ve öğretmenler kendilerine eğitim yerine disiplin sağlama rolünü ve görevini uygun görüyor. Size şaka gibi gelebilir ama maalesef doğru, okullar çocuğun topluma katılımında, yani sosyalleşmede çok önemli. Çocuk kendi akranları ile okulda karşılaşıyor; ama hepsi bu kadar. Eğitim ve öğrenim arasındaki farktan hareketle, disiplinin eğitimin bir parçası olmasına sığınan eğitimcileri ciddiye almayın. Öğretmen, gardiyan değildir. Okulların eğitim-öğretimdeki vazgeçilmezliğini yine İngilizce örneğinden test edelim. Yabancı dil eğitimini bütün müfredatlardan kaldırın, toplumdaki yabancı dili bilme ve kullanma düzeyinin arttığını göreceksiniz. Piyasanın ve bireyin kendi tercihine ve ihtiyacına göre, sınav odaklı olmayan kurslardan edineceği yabancı dil hem daha az maliyetli hem daha faydalı ve kullanışlı olacaktır. Sınav sayısının artması, besleyip bakmak zorunda olduğumuz fillerin artması demek. Hem çocuklara hem de ailelere zulüm. Üstelik eğitim açısından hiçbir yararı yok. Sınav bir araçtan ibaret. Daha fazla bu araca göre eğitim sistemini düzenlemek, asıl gayeden daha fazla uzaklaşmak demek.
↧