![]()
Gelecekte AKP iktidarının tarihsel anlamını irdeleyenler, bu hareketin İslami niteliğine, çevreden geldiğine, bununla birlikte küresel dünyaya entegre olma taleplerini taşıdığına ve merkezi geri dönüşü olmayan bir biçimde yeniden inşa etmeye çalıştığına vurgu yapacaklar.Bu sürece ‘içerden’ bakanlar, söz konusu dinamiğin öznel bir misyon algısına da tekabül ettiğinin altını çizecekler. Başbakan’ın birkaç kez söylediği üzere AKP “tarihe karşı sorumluluğunun bilincinde olan” bir siyasi hareket. Bu kavrayışın siyasi atmosferi ve gerilimi doğrudan etkileyen bir sonucu var: AKP’nin Türkiye algısı neredeyse tümüyle siyasi bağlama oturuyor. Diğer bir deyişle AKP, Türkiye’nin tarihsel macerasını siyasi dinamikler üzerinden dönüştürmeye çalışıyor ve böylece siyasi olmayan her şeyi siyasetin alt kategorisi veya bağımlı değişkeni olarak görüyor.Gezi olayları bu bakışı bir kez daha ortaya koydu. Hükümetin toplumsal talep ve tercihleri siyasi aktörler üzerinden okuduğu ölçüde, siyasi aktörü olmayan, bakışını siyasi dile tercüme etmemiş sosyal hareketlenmelere karşı ‘kör’ olduğunu gördük. Değişimi salt siyasi çerçeve içinde, veya ondan neşet eden bir dinamik olarak tasavvur etmenin bedeli, günümüzün dünyasında bir dizi eylemlilik olarak gözüküp kaybolan toplumsal duygu koalisyonlarını gözden kaçırmaktı. Aynı handikap medya dünyası açısından da geçerli... AKP aslında hiç de haksız olmayan bir bakışla, medyanın bir siyasi aktör olduğunu ve bu hevesinden hiç vazgeçmediğini zaten tespit etmişti. Dolayısıyla kendi misyonunun önündeki muhtemel engellerden birinin medya olacağını bekliyor, İslami kesimin ise bu alanda deneyimsiz olduğunu biliyordu. Sonuç, medyaya bakışta siyasetin sınırının çok dar çizilmesi oldu. Diğer bir deyişle manipülasyonla nesnel habercilik arasındaki gri alana ‘siyasi’ damgası vuruldu ve basının bu sınırı aşmaması beklendi. Sınır aşıldığında AKP hükümeti karşısında bir ‘siyasetçi’ olduğuna hükmederek, ona siyaseten tavır alınmasının da meşru olduğunu varsaydı. Özellikle Başbakan’ın diline yansıyan tespit ve uyarılar, adil bir medya anlayışının olmamasına duyulan tepkinin yanında, siyaset yapmayan bir medya isteğini de yansıttı.Kısacası AKP’nin toplum tahayyülünde, meşru siyasi aktörleşme yelpazesinde karşılığını bulmamış ya da onun dışında kalan sosyal tercihlerin veya ideolojik tutumların fazla bir anlamı bulunmuyor. Hemen ekleyelim ki, AKP’nin tavrı bir reddiye veya ilkesel dışlama değil. Ama siyasette karşılığını bulmayan taleplerin, hayatın mücadele dinamiği içinde henüz olgunlaşmamış, bu nedenle de işlevsiz olduğuna dair bir kabul. Soru söz konusu anlayışın nasıl anlaşılması ve açıklanması gerektiğidir. Cevap ise muhakkak ki İslami kesimin Cumhuriyet dönemi boyunca kendi sosyaline sıkıştırılması, bir kimlik olarak siyasetin dışında tutulması ve bu alana her girişinde hukuk ve etik kuralları ihlal edilerek engellenmesiyle ilişkili. ‘Laik’ Cumhuriyet siyasi olanı belirli ve dar bir sosyalin içinde aradı ve merkezin etrafında yeni bir cemaatleşme üretti. İslami kesim bu cemaatle hiçbir sosyal bağ kuramazken, daha doğrusu laik kesim hayat tarzı farklılığı üzerinden dindarları sistem dışı bırakırken, İslami çevre laikleri siyaset üzerinden okudu, tanıdı ve kendisini ona göre konumlandırdı. Dolayısıyla İslami kesimin sosyal tarihi, aynı zamanda çok uzun sürede belirginleşip dışa yansıyan bir siyasallaşmayı ifade ediyor.İki kesim arasında günümüzde yaşanmakta olan melezleşme çok yeni bir olgu ve o da bizzat AKP dinamiğinin eseri. Ancak bunun dışında hâlâ kendi sosyali içinde yaşayan, cemaat olma halini modernliğin her alanına yayan, bunu yaparken dindar hassasiyeti popülerleştiren ve nihayet cemaatsel ağın alanını ve menfaat zeminini genişletmeye çalışan bir kesim mevcut. AKP’nin ‘esas’ tabanı bu... Bu taban epeyce çoğulcu ve hatta giderek bireyselleşmeye müsait. Ne var ki bu bireyselleşme cemaati dağıtmaktansa, sınırlarını genişleterek onu ayakta tutuyor. AKP kendi tabanında sosyalleşme ve mobilizasyon üretip çoğulculuğu sivil alanda teşvik ederken, siyaseti de kendi uhdesinde tutuyor.Böylece ortaya, ardına tarihsel/toplumsal dinamiğin itici gücünü almış bir siyasi hareket çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında AKP bir ‘fetih’ hareketi... Ve bu ruh halinin kuşatması altında dünyanın parçası olduğunu kanıtlamaya, ülkeyi başarılı kılmaya çalışıyor. Ama aynı ruh hali, ‘ötekilerin’ salt siyasi aktör ve misyon niteliğiyle görülmesine, ‘öteki’ taraftaki sosyalin ve temsil yetersizliğinin çoğu zaman gözden kaçırılmasına neden oluyor. e.mahcupyan@zaman.com.tr