Tam yirmi yıl önce, 1993 yılının Mayıs ayında Adilcevazlı bir arkadaşla Nemrut Krater Gölü’ne çıkacak, oradan da Süphan Dağı’ndan güneşin doğuşunun fotoğraflarını çekecektik.O tarihlerde silahlar susmuş, Turgut Özal ve Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in Kürt meselesini çözmek için başlattığı barış girişimi sonuçlanmak üzereydi. Ama biz gitmeye fırsat bulamadan, önce Eşref Bitlis, ardından Turgut Özal öldürüldü. Daha sonra da 33 er, kurbanlık koyunlar gibi şehit edilmeye gönderildi.Planladığımız geziyi tam yirmi yıl sonra yapıyoruz. Van’ın, Bitlis’in dağları yaylaları, gölleri her fotoğrafçının dikkatini çekecek kadar güzellikler barındırıyor. Yıllarca buralarda dolaşmamaktan dolayı neler kaçırmışız meğer. Üstelik Anadolu’nun tapusu sayılan Ahlat’taki Selçuklu mezarlarını ve eserlerini yeterince anlayamamışız. Şark’ın dağlarında, yaylalarında hem de gün battıktan sonra gezmek hakikaten çok güzel bir duygu. Göller, vadiler, köyler, koyun sürülerinin önünde giden çobanlar ne çok gizem saklıyor kendinde.Dağlardan inip Elazığ’a doğru yola çıkıyoruz. 30 Mayıs 1993 tarihinde Elazığ-Bingöl karayolunda 33 erin şehit edildiği noktadan geçerken insanın içi acıyor. 90’lı yılların bir faili meçhuller, zulümler, darbeler, terör yılları olarak anılmasına yol açan son hamledir 33 erin şehit edilmesi. Silahsız, korumasız ve tedbirsiz olarak namluların önüne atılmış 33 fidan, bir yol kenarında kendini hatırlatıyor: ‘‘Dur yolcu bilmeden bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir.’’ Bugün Cemil Bayık, 90’lı yıllarda kendileriyle görüşen devlet yetkilileri arasında generallerin de bulunduğunu söylüyor. ‘‘Ergenekon davası tamamen bir aldatmadan ibarettir.” diyor. Türkiye, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı bir yerdir aynı zamanda. Bir terör örgütünün lideri olan Cemil Bayık, Ergenekon sanıklarını savunurken camia aleyhine her şeyi konuşuyor.Doğu’da sohbet ettiğiniz herkesin yüreği kıpır kıpır. Son günlerde gerek PKK, gerekse hükümet kanadından yapılan açıklamalar terörün yeniden hortlayacağı endişesini artırıyor. Yıllarca silahların vurduğu sivil halk, bütün faturanın yine kendisine çıkmasından korkuyor. Oysa bu süreçten çok ümitlenmişlerdi. Yıllardır çıkamadıkları yaylalarına, meralarına çıkmış, şenliklerle bu silahların susmasını kutlamışlardı. Yeniden o karanlık günlere dönülmesinden büyük endişe duyuyorlar.Barış havasıyla, bölgedeki bütün kentlere sanki yeniden hayat gelmiş. Sadece kentlere değil dağlara, kırlara, ormanlara, göllere, yaylalara, koyunlara, kuzulara… Kürt halkının hakkını savunduğunu söyleyen iğrenç silah susmuş, Kürtlerin, Türklerin, Zazaların, Çerkezlerin herkesin umudu yeniden filizlenmiş.Erzurum’dan Van’a, Van’dan Bingöl’e kadar yolun sağında solunda büyük ve küçükbaş hayvan sürülerinin varlığı dikkat çekecek yoğunlukta. İstatistikler de beni teyit eder mi bilmiyorum ama gözlerimizin gördüğü; terörün bitirdiği hayvancılığın yeniden ayağa kalkmaya başladığını gösteriyor. Bizi gezdiren rehberimizin sözleri de bunu teyit ediyor. Yaşananlar, Doğu ekonomisinin yeniden canlandığı anlamına da geliyor. Buna bir de turizm eklenirse, Mardin’de olduğu gibi milyonlarca insan, Van’ın, Ahlat’ın, Bitlis’in, Doğubayazıt’ın, Hakkari’nin gizemli dünyasını keşfetmek için bölgeye akın ederse her şey çok başka olacak kuşkusuz.Ancak Doğu’da herkes; hesabı başka olanlarla, samimiyetsiz girişimcilerin bu gidişe çomak sokmasından bir hayli kaygılı. m.kamıs@zaman.com.tr
↧