Eskiden devlet büyüklerimiz her kış komünizm beklermiş. ‘Bu kış komünizm gelecek’ diye yeri göğü inletirlermiş her yıl. Yok, masal değil, gerçek. Halk kışı hem soğuktan hem de korkudan tir tir titreyerek geçirirmiş. Yıllar geçmiş, komünizm gelmemiş. Ama olsun...Halkı korkutmak etkin bir ‘yönetim tekniği’ olarak devletin hâlâ elinin altında. İhtiyaç olduğunda hemen piyasaya sürülebilecek maymuncuk gibi bir aparat. Korkutarak yönetmek kolay; korkan halk susar, siner, sineye çeker, razı olur...Bu defa kışı değil sonbaharı bekliyoruz korkuyla. Eylülde geliyormuş bu defa. Komünizm artık kimseyi korkutmadığı için beklenen başkası. Yani hem mevsimi değiştirdik hem bekleneni.İşte nihayet eylül ayına girdik. Bu yıl eylülde hüzün, hazan, romans değil isyan, olay, çatışma bekleniyor. Üniversiteler karışacak, Aleviler, Kürtler isyan edeceklermiş... Devlet böyle diyor. Bu bir duyum mu, yoksa ‘ah keşke’ dedikleri bir beklenti mi anlayabilmiş değilim.Ama her durumda toplum endişeli, devlet baba gergin, asabi, sert. Tıpkı komünizm beklediği yıllardaki gibi; ‘kafasını çıkarsa da ezsem şunları’ der gibi. Hem ‘onları’ ezsem, hem de arada ‘şunları’ sindirsem havasında. ‘Anarşik’ durumların seçimler öncesi milli bünyeye iyi geleceğini biliyorlar. Gençler sokağa çıkacak, ‘huzur ve güven ortamı’nı bozacak, devlet balyoz gibi kafalarına inecek. Böylece ‘otorite’ye ne kadar muhtaç, ne kadar şükran borçlu olduğumuzu halkımız iyice anlayacak. ‘Devlet dediğin budur’ diyecek halk. ‘Kodu mu oturtan paşa’ söyleminin ‘sivil’ versiyonları manşetleri süsleyecek. Ne güzel, ne kolay olacak böylece 2014 yılı...Dolayısıyla alarm durumundayız, bekliyoruz ‘tehlike’yi. Devletimiz uyanık. Emniyet, istihbarat, pravdalar hazır. Galiba hazır olmayanlar sadece beklenen eylemciler. Onların da ‘hazır ol’ emirleri çıkmıştır artık, sonuçta eylüle girdik. Beklentiler yüksek. Pozisyonlar alınmış. Zemin hazırlanmış. Boşa mı gidecek onca hazırlık!.. Hem ne de olsa, ‘memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz’ diyen bir devletin yeni sahipleriyiz. Eylemler gelecek diyorsak, gelecektir!Gelince ne mi olacak? İşte ipuçları aşağıdaki açıklamada gizli:“Hukuksuz yapılacak her eylem, karşısında devletin o bükülmez bileğini bulacaktır. Bunu bilmelerini istiyorum. Yok şurası bunu der, yok Batı şunu der, bunların hiçbiri bizi ırgalamaz.”Normal bir hukuk devletinde ‘hukuksuz yapılan her eylem’in karşısında ‘hukuk’u bulacağını düşünmüş olabilirsiniz. Bizde ‘devletin o bükülmez bileği’ vardır. Böyle devlet, bilek, bükülmez gibi kelimeleri arka arkaya sıralayınca unutmaya çalıştığımız ‘o eski devlet’ aklınıza geliyor olabilir.Korkmayın, bu ‘yeni’si. Benziyorlar mı birbirlerine? Olsun, yabancılık çekmemek iyidir. Şefkatli, saygılı, hoşgörülü bir devlet olsa bilemeyiz ne yapacağımızı. Ama ‘bükülmez bilekli devlet’ çok tanıdık. Tamam, devlete, otoriteye, gücü güzellemeler dizmek insanı ürkütüyor olabilir ama başımıza ne geleceğini de, başımızın çaresine nasıl bakacağımızı da biliyoruz böyle bir devlette. O ‘bilek’in sahipleri bilemiyor veya unutmuş olabilir ama sorunumuz zaten hep ‘o’ devletin bükülmez bileğiydi. Balyoz gibi indi hak hukuk isteyen insanların kafasına. Kah dindarlar oldu kurbanlar, kah Kürtler ve Aleviler. Bazen solcuları dövdü ‘o’ devlet, bazen ülkücüleri.Bırakın artık elinizdeki balyozu. Devleti öyle ‘bileği bükülmez’ bir ‘şey’ olarak gördükçe vatandaşla bilek güreşiniz bitmez.Ayrıca, polis şiddet kullandığında, devlet hukuksuz işler yaptığında sadece Batı değil herkes itiraz eder. Hukuk ve haklar adına yapılan her uyarı da bizi, hepimizi ‘ırgalar’ eğer üslubumuz buysa. Sokak şiddeti meşru değildir, ama şiddet fabrike ederek veya olanı bahane ederek otoriterliği meşrulaştırmak da çok tanıdık bir yöntemdir. ‘Yemeyiz’...
↧