Tarihte hakkında yalan söylenmedik ve iftiraya uğramadık peygamber yoktur. Bütün peygamberler –sonsuzca haşa– yalancılıkla, menfaat peşinde koşmakla, Cenab-ı Allah'ın onlara vahyettiği Kitab'ı kendileri uydurmak veya başkalarından öğrenmekle, delilikle, büyücülükle, cinlerin tesirinde olmakla, şairlik, yani söz söyleme kuvvetlerini cinlerden almakla ve daha başka pek çok onlarda zerresi bulunmayan menfîliklerle suçlanmışlar ve iftiralara maruz kalmışlardır.Pek çok evliyâ, asfiyâ da benzer iftiralara uğramışlar, hattâ kâfirlikle itham edilmişlerdir. Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz, en alçakça bir iftiranın mağduru olmamış mıydı? Murtaza Mutahharî'nin Hz. Ali'yi anlattığı bir eserinde çok önemli bir tesbiti vardır: Makbul insan, herkes tarafından sevilen değil, en az sevenleri kadar, nefret edenleri de olan insandır. Bir insan, Allah'a yakınlığı ölçüsünde samimî mü'minler tarafından sevilir ve Allah ve din düşmanları, O'ndan Allah'a yakınlığı ölçüsünde nefret ederler. Tarihte mü'minler tarafından Peygamber Efendimiz (sas) ölçüsünde sevilen bir insan olmadığı gibi, şeytan, cin ve insan şeytanları tarafından Peygamber Efendimiz (sas) ölçüsünde kendisinden nefret edilen de olmamıştır.Kırk yıldır bu ülkede bir yanda en çok sevilen, diğer yanda en bayağı iftiraların odağında bir insan varsa, o da, Fethullah Gülen Hocaefendi'dir. Bir yanda pek çokları, yıllar ve yıllar boyu Hocaefendi ve ona nisbet edilen “cemaat/camia”nın şeriatçı ve şeriat getirme peşinde olduğunu iddia ederken, diğer yanda daha başka pek çokları, onu ve ona nisbet edilen “cemaat/camia”yı bazı istihbarat örgütleri ile işbirliği içinde olmak, “düzenin insanları” olmak, “ılımlı” veya “Amerikan İslâm”ına sahip bulunmak gibi pespaye iftiralara maruz bırakmışlardır. Bu iftiralar, son zamanlarda bazı eski veya nevzuhur kişiler kullanılarak sistemli ve daha yoğun bir şekilde tedavüle sokulmakta, diğer taraftan, bir zaman İslâm adına önemli hizmetler de yapmış yaşlı bir yazar, güya Müslümanların birliğini savunur görünürken, yine bir diğer yaşını başını almış yazar ve daha başkaları, “cemaatin, Başbakan'ın düşüp, iktidarın kucaklarına oturması” beklentisi içinde olduğu gibi âdice iftiraları yayabilmektedirler. İftiraların seyri gösteriyor ki, iftiracılar -çünkü karakterleri buna müsait- uyuşturucunun arkasında bunlar var dese veya bir kısım müesseselere yolsuzluk atfetse yayılacak. Oysa yakînen biliyor ve şahidim ki, Hocaefendi, yıllardır ve ısrarla, çevresinden ve kendisini sevenlerden her gün hacet namazı kılıp, “Allah'ım, bütün Müslümanların, özellikle Türkiye'deki Müslümanların hallerini ıslah eyle! Allah'ım, akıllarımızı ve akıllarını, niyetlerimizi ve niyetlerini, hislerimizi ve hislerini, fiillerimizi ve fiillerini ıslah eyle! Allah'ım, Hz. Muhammed ümmeti olarak birliğimizi sağla”! diye Müslümanların, bilhassa Türkiye'deki Müslümanların ıslahı ve birliği adına dua etmelerini istemekte; ısrarla, “Ellerinizi her kaldırdığınızda, iktidardakilerin ve hepimizin ıslah-ı hali için dua edin!” tavsiyesinde bulunmaktadır. Hocaefendi, bir defa olsun herhangi bir Müslüman hakkında ne beddua etmiş, ne de edilmesini istemiştir. Böyleyken, en âdice iftiraları yayanlar, yarın âhirette kulakları, gözleri, elleri, kalbleri, dilleri ve kalemleriyle sorguya çekilmekten, “cemaat” veya “camia”nın her bir ferdi haklarını helâl etmezse, müflis duruma düşmekten hiç korkmuyorlar mı? Vefatlarına yakın, hasenâtlarının seyyiâta çevrilmesinden, kazandıkları sevapların da yok olup gitmesinden endişe etmiyorlar mı? Herkes bilmeli ki, iftiralar tutmaz ve bütün sırlar, bilhassa âhirette tamamıyla ortaya çıkacaktır. O halde, ey müfteriler, neden ve ısrarla kendinize böyle düşmanlık ve yazık ediyorsunuz?
Tarihte hakkında yalan söylenmedik ve iftiraya uğramadık peygamber yoktur. Bütün peygamberler –sonsuzca haşa– yalancılıkla, menfaat peşinde koşmakla, Cenab-ı Allah'ın onlara vahyettiği Kitab'ı kendileri uydurmak veya başkalarından öğrenmekle, delilikle, büyücülükle, cinlerin tesirinde olmakla, şairlik, yani söz söyleme kuvvetlerini cinlerden almakla ve daha başka pek çok onlarda zerresi bulunmayan menfîliklerle suçlanmışlar ve iftiralara maruz kalmışlardır.Pek çok evliyâ, asfiyâ da benzer iftiralara uğramışlar, hattâ kâfirlikle itham edilmişlerdir. Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz, en alçakça bir iftiranın mağduru olmamış mıydı? Murtaza Mutahharî'nin Hz. Ali'yi anlattığı bir eserinde çok önemli bir tesbiti vardır: Makbul insan, herkes tarafından sevilen değil, en az sevenleri kadar, nefret edenleri de olan insandır. Bir insan, Allah'a yakınlığı ölçüsünde samimî mü'minler tarafından sevilir ve Allah ve din düşmanları, O'ndan Allah'a yakınlığı ölçüsünde nefret ederler. Tarihte mü'minler tarafından Peygamber Efendimiz (sas) ölçüsünde sevilen bir insan olmadığı gibi, şeytan, cin ve insan şeytanları tarafından Peygamber Efendimiz (sas) ölçüsünde kendisinden nefret edilen de olmamıştır.Kırk yıldır bu ülkede bir yanda en çok sevilen, diğer yanda en bayağı iftiraların odağında bir insan varsa, o da, Fethullah Gülen Hocaefendi'dir. Bir yanda pek çokları, yıllar ve yıllar boyu Hocaefendi ve ona nisbet edilen “cemaat/camia”nın şeriatçı ve şeriat getirme peşinde olduğunu iddia ederken, diğer yanda daha başka pek çokları, onu ve ona nisbet edilen “cemaat/camia”yı bazı istihbarat örgütleri ile işbirliği içinde olmak, “düzenin insanları” olmak, “ılımlı” veya “Amerikan İslâm”ına sahip bulunmak gibi pespaye iftiralara maruz bırakmışlardır. Bu iftiralar, son zamanlarda bazı eski veya nevzuhur kişiler kullanılarak sistemli ve daha yoğun bir şekilde tedavüle sokulmakta, diğer taraftan, bir zaman İslâm adına önemli hizmetler de yapmış yaşlı bir yazar, güya Müslümanların birliğini savunur görünürken, yine bir diğer yaşını başını almış yazar ve daha başkaları, “cemaatin, Başbakan'ın düşüp, iktidarın kucaklarına oturması” beklentisi içinde olduğu gibi âdice iftiraları yayabilmektedirler. İftiraların seyri gösteriyor ki, iftiracılar -çünkü karakterleri buna müsait- uyuşturucunun arkasında bunlar var dese veya bir kısım müesseselere yolsuzluk atfetse yayılacak. Oysa yakînen biliyor ve şahidim ki, Hocaefendi, yıllardır ve ısrarla, çevresinden ve kendisini sevenlerden her gün hacet namazı kılıp, “Allah'ım, bütün Müslümanların, özellikle Türkiye'deki Müslümanların hallerini ıslah eyle! Allah'ım, akıllarımızı ve akıllarını, niyetlerimizi ve niyetlerini, hislerimizi ve hislerini, fiillerimizi ve fiillerini ıslah eyle! Allah'ım, Hz. Muhammed ümmeti olarak birliğimizi sağla”! diye Müslümanların, bilhassa Türkiye'deki Müslümanların ıslahı ve birliği adına dua etmelerini istemekte; ısrarla, “Ellerinizi her kaldırdığınızda, iktidardakilerin ve hepimizin ıslah-ı hali için dua edin!” tavsiyesinde bulunmaktadır. Hocaefendi, bir defa olsun herhangi bir Müslüman hakkında ne beddua etmiş, ne de edilmesini istemiştir. Böyleyken, en âdice iftiraları yayanlar, yarın âhirette kulakları, gözleri, elleri, kalbleri, dilleri ve kalemleriyle sorguya çekilmekten, “cemaat” veya “camia”nın her bir ferdi haklarını helâl etmezse, müflis duruma düşmekten hiç korkmuyorlar mı? Vefatlarına yakın, hasenâtlarının seyyiâta çevrilmesinden, kazandıkları sevapların da yok olup gitmesinden endişe etmiyorlar mı? Herkes bilmeli ki, iftiralar tutmaz ve bütün sırlar, bilhassa âhirette tamamıyla ortaya çıkacaktır. O halde, ey müfteriler, neden ve ısrarla kendinize böyle düşmanlık ve yazık ediyorsunuz?