Hz. Peygamber’in örnek şahsında ve O’na uyan mü’minlerin somut pratiklerinde ‘doğru yol’ belli olduğuna göre bunun dışına çıkanlar derin bir meşakkate girer. Kur’an-ı Kerim, buna “şikak” der (4/Nisa, 115). “Şikak/müşakaka” iki şeyden birinin ucunda, şıkkında olmak veya iki şeyden birinin diğerine meşakkatle ulaşmasına sebep olmak” demektir.Hz. Peygamber’e muhalefet eden karşı tarafa geçmiş, kendini meşakkatli tarafa itmiş olur. Bireysel manada ele alındığında “Dinde zorlama yoktur” hükmünce ‘doğru yol’dan ve birlikten ayrılanlar kendi hallerine bırakılır. Hırsızlık suçunu masum birinin üstüne yıkmak isteyen Tu’me, gerçek ortaya çıkınca nefsine mağlup olup dinden çıktı, Mekke’ye kaçtı. Hz. Peygamber (sas) isteseydi onun peşine adam takar, yakalatır getirtirdi. Öyle yapmadı, bu talihsiz adamı kendi haline bıraktı. O da bir suç daha işlerken canından oldu, mürted olarak bu dünyadan ayrıldı. Ama bizim modern zamanlardaki sorunumuz “bireysel” değil, geneldir.İmam Şafii, Nisa, 115. ayetin “icma”a delil olabileceğini düşünmüştür. Çünkü ayet “mü’minlerin yolu”ndan söz etmektedir. Ancak burada söz konusu olan ilim otoriteleri, müçtehitler değil, “mü’minler topluluğu”dur. Buradaki “mü’minler”i belli bir coğrafî bölgede “Müslüman cemaat”, evrensel düzeyde “ümmet” şeklinde anlayabiliriz. Bir ülkedeki Müslüman cemaatlerin toplamı mü’minleri, sevad-ı azamı meydana getirir; yer küresi ölçeğinde ise mü’minlerin karşılığı İslam ümmetidir. Müslüman cemaat(ler) ve geneli itibarıyla ümmet, Hz. Peygamber’in sünnetini ve siretini tarihte açar, yaşatır. Kur’an mesajı Hz. Peygamber’in sünnetinde ve siretinde somutlaşmış, yaşanır olmuştu; sünnet ve siret de cemaatin ve ümmetin pratiklerinde somutlaşır. O halde nasıl Hz. Peygamber’e uymak gerekliyse, mü’minlere, Müslüman cemaate ve ümmete de uymak, içinde yer almak da gerekir. Burada tek bir cemaatten söz etmiyoruz; ana İslam dairesi içinde kalmak kaydıyla her topluluk bir cemaattir; her cemaat ümmet ağacının bir dalını temsil eder. Müslümanlar bir konuda ittifak etmişken, birinin veya bir Müslüman grubun tamamen aykırı bir istikamet tutturması doğru değildir, bu “şikak ve müşakake” içine girmeye sebebiyet verir. İmam Şafii, bu ayetten hareketle, mü’minlerin yolunun dışına çıkmanın haram olduğunu söylemiştir. Elbette bu, Kur’an ve Sünnet’te yer alan nassların belli bir usul çerçevesinde tefsir edilmesi sonucunda ortaya çıkan yorum farklarını, içtihat ve görüş ayrılıklarının da yasak veya sakıncalı olduğu anlamına gelmez. Farklı mezhep, fırka ve cemaatlerin birbirlerinin aleyhinde çalışması, günümüzde görüldüğü üzere birbirlerinin kanını akıtması meşru değildir. Öyle olsaydı, İslam tarihinde bilgi, düşünce ve hukuk alanındaki çoğulculuk mümkün olmazdı. Burada söz konusu olan Müslümanların sosyo-politik birliği (ittihad-ı anasır-ı İslam), dayanışma ve ortak hedef üzerinde ittifak etmeleridir. İslam birliği sıkı markaj ve yukarıdan aşağıya doğru monolotik değil, aşağıdan yukarıya gevşek markaj ve çoğulcudur.Neden İslam dünyası bu utanç verici durumdadır? Sebebi açık: Bu dünyada zorba rejimler, derin sosyal adaletsizlikler, eşitsizlikler sürmektedir; etnik gruplar, mezhepler kendi aralarında barış ve dayanışma tesis edememektedir. Pekiyi, İslamiyet –“temkin”i elden bırakmamak kaydıyla- zulme karşı durmayı, adaleti, barışı, dayanışmayı, birlik ve beraberliği emrettiği halde Müslümanlar aksini yapıyorsa; cehaleti, sefaleti ve tefrikayı ortadan kaldıracaklarına milli çıkar ve iç iktidar kavgaları uğruna birbirlerini nihilistçe ve vahşice katledebiliyorsa; Sünni ve Şii, Selefi ve Alevi öldürdükleri masum siviller ve çocuklar için “bu savaş veya cihad zayiatıdır, ölenler cennete gidecek” diyebiliyorlarsa bu nasıl Müslümanlıktır? Bunlar insanı kendi din anlayışlarına, gaddar mizaçlarına kurban etmektedirler. Sahih dinin ve bütün şeriatların temel amaçlarından biri “canı korumak”tır. Yaşadığımız meşakkat, İslamiyet’ten uzaklığın (şikak) cezasıdır.
↧