Fethullah Gülen Hocaefendi yaz başında yaptığı bir açıklamada “Cami ile cemevi yan yana olsun. Sema ile semahı beraber görelim...” çağrısında bulundu. (20.06.2013)Hocaefendi, bu çağrıyla cami ile cemevinin, yani Sünniler ile Alevilerin eşit olduğunu vurguluyordu. Sayın Gülen’in bu yılın başında yaptığı olağanüstü önemli açıklama herhalde akıllardadır: “Hangi çerçevede olursa olsun barışı temine çalışmak; inançlı, inançsız, yani dindar, ateist, deist, hepsinin beraber yaşayabileceğini ortaya koymak gerekir. Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Laz-Çerkez, hepsi arasında barışı temin etmek gerekir... Osmanlı’yı dört yüzyıl ayakta tutan, farklılığa saygı esasıydı. Son yüzyıllarda problemler yaşandı, çünkü o anlayış yaşatılamadı. ‘Herkes bize benzeyecek’ dendi. Herkes kendi anlayışında serbest bırakılmadı. ‘Bize uyacaksın dendi’…” (08.01.2013)Gülen’in çağrısına cevap veren, her iki inanç grubundan sivil toplum kuruluşları, 8 Eylül günü Ankara-Tuzluçayır’da, bir cami ile bir cemevini birlikte barındıracak Cami-Cemevi Kültür Merkezi’nin temelini attılar. Böylelikle, toplumu “herkes çoğunluğa uyacak” zihniyetiyle kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, yani devlet ve hükümet tarafından ibadethane olarak tanınmayan cemevi, sivil toplum tarafından camiye eşit değerde bir ibadethane olarak tanınmış oluyor. Hiç kuşku yok ki bu Merkez, Türkiye’yi Müslüman-gayrimüslim, Sünni-Alevi, inançlı-inançsız, ateist-deist herkesin birlikte yaşayabileceği bir ülke kılmak için atılmış olağanüstü değerde bir adımdır. Osmanlı’da camiyi ve kiliseyi aynı çatı altında barındıran ibadethaneler geleneğinin devamı olarak da görülebilir.Temel atma töreni bazı gruplar tarafından protesto edilmiş. Yüzü maskeli kişiler, taş ve sopalarla polise saldırıp, temel atma töreninin yapıldığı alana yürümek istemiş. Aralarında CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün de bulunduğu bildirilen eylemcilerin itirazlarının ne olduğunu anlamak güç. Bu herhalde ancak bir Alevi dedesinin yaptığı şekilde açıklanabilir: “Ne yaparsanız yapın, iyilik ya da kötülük yapın, bu insanlar yine sokağa çıkıp eleştirecekler...” Ne var ki, bu konuda dedeler arasında da görüş ayrılıkları olduğu anlaşılıyor. Bir kısmı projeyi “Alevi–Sünni kardeşliğini pekiştiren” bir girişim olarak görüyor; başkaları ise bunun “asimilasyona yönelik” olduğunu söylemekte. (Taraf, 10.09.2013) Asimilasyon (kültürel eritme) ancak yok saymayı, inkarı öngördüğüne göre, bu iddianın ciddiye alınacak bir yanı yok. Yok eğer Alevilik İslam dışı bir inanç olarak görülüyor ise, herhalde Aleviliği bir İslam mezhebi olarak anlayanların inanışına da (inançlarının saygı görmediğinden yakınanlar başta olmak üzere) herkesin saygı göstermesi gerekir.Geçen günlerde, yine inanç özgürlüğü ve eşitliği idealleri açısından dikkate değer iki zıt gelişme yaşandı. Trabzon’da müze olarak kullanılan Ayasofya Kilisesi camiye dönüştürüldü. Öte yandan Van’daki Akdamar Kilisesi’nde açılışından 4 yıl sonra ilk vaftiz töreni icra edildi. Olimpiyatları İstanbul’a getirmek için harcanan çabalar sırasında Türkiye’yi uygarlıkların, kültürlerin, inançların buluştuğu diyar olarak tanıtan bir hükümetin, bir kiliseyi camiye dönüştürmesi hangi “ikiyüzlülük” ile açıklanır, onu işin erbabına bırakacağım.ODTÜ’de yaşanan rezalet ile ilgili de birkaç kelime: Başörtülü-başörtüsüz eşit değerdedir ve eşit haklara sahip olmalıdır, olacaktır. Başörtülüyü ya da başörtüsüzü “benden,” diğerini “bana karşı” olarak ayıran, kutuplaştıran her anlayış, kimden gelirse gelsin mahkum edilmelidir.
↧