İlk yarının son dakikalarına doğru şu kanaate vardım: Galatasaray akıldan ziyade duyguyla kazanabilir. Çünkü akıl gerçekleri söyler, rasyoneldir, hayalin peşinden koşmaz.Top Real Madrid’li oyuncuların ayağına geçtiği zaman belki her pozisyonda önemli işler yapmıyorlardı ama ne kadar önemli yıldızlar olduklarını dantela işler gibi Arena’nın çimlerine nakşediyorlardı. Topla ilişkilerindeki klas, kalite ve kitabilik doğrusu tribünler açısından da cesaret kırıcıydı. Bu yüzden hem Modric, Di Mario, Ronaldo, Benzema ve İsco gibi üstün meziyetlerin topla arasını açmak hem de başka rezervleri devreye sokmak gerekiyordu. Sözün özü bir duygu, coşku ve tutku atmosferi oluşturup tıpkı geçen sezon Arena’da oynanan maçta olduğu gibi Real’in üzerine ürküten bir tempo ile yürümekten başka çare yoktu. Galatasaray, 33. dakikada İsco’nun genel akışla örtüşmeyen golüne kadar birkaç etkili pozisyon hamlesi yaptıysa da gerçek anlamda bir baskı iklimiyle kuşatamadı güçlü rakibinin kalesini. Burak ve Drogba rakip savunma tarafından her daim gözetim altında tutulurken geriden gelen Melo’nun iki ciddi tehdidi yankılandı Madrid’in kalesinde. Bu da şaşırtıcı değildi. Çünkü İspanyol devinin defansı hata yapmaya, güçlü bir baskı yediğinde pozisyon vermeye, çabuk forvetler karşısında sendelemeye fazlasıyla müsait. Ancelotti meselenin bu tarafını dikkate aldığı için mi bilmiyorum ama defansif bir oyun kurgusuyla karşıladı Galatasaray’ı. Tipik kontratak futboluyla da golün hesabını yaptı. Ve yakaladığı sahici ilk pozisyonda ne denli büyük lükslere sahip olduğunu gösterircesine skor avantajını yakaladı. Galatarasay yenik duruma düştükten sonra tam anlamıyla depresif bir görüntüye büründü. Öyle ki Real Madrid, antrenman maçlarına özgü bir konforla adeta ‘rakibe top vermeme rekoru’ denemeleri yaptı. İkinci yarıda film hepten koptu. Sarı-Kırmızılı oyuncuların içinden bütün hırs, heves alınmış gibiydi. Tam bir teslimiyet usluluğuna bürünmüşlerdi. Fatih Terim’in kulübedeki duruşu da bu görüntüyü fazlasıyla besliyordu. Artık bizim için yapacak tek şey “Real Madrid’in daha az atması için dua etmekti.” Dörtten sonra biraz duruldular. Galatasaray da ‘nasılsa olan oldu?’ havasına girdi. Bu her şeyi kabullenmişlik halini tribünler de satın aldı. Bu arada son 10’a girildiğinde beşinciyi de attılar. Ama Umut Bulut, tribünlere bir teselli ikramiyesi göndermeyi unutmadı. Son sözü söyleyen ise Ronaldo oldu. Doğrusu garip bir geceydi. Dahası Sarı-Kırmızılıların asla hatırlamak istemeyeceği bir geceydi.
↧