![]()
ABD Merkez Bankası FED son krizde olduğu olduğu gibi 2000 yılı sonunda başlayan krizde de politika faizini (Fed Funds) %6,5’tan 2,5 yıl içinde %1’e kadar indirerek ekonomisine destek vermişti (Grafik 1). Uzun vadeli (10 yıllık) devlet tahvili getirisi de %3’e yakın rekor düşük seviyelere gerilemişti.Her zaman olduğu gibi kendi ülkelerinde getirilerin düştüğünü ve ucuza bolca borçlanabildiklerini gören yatırımcılar yine getiri peşinde yüksek getiriler sunan gelişmekte olan ülkelere akın ettiler. Türkiye yine bunların en leziz olanlarından biriydi. 2000 yılı sonunda %40 civarında olan enflasyonunu TL’yi faizini yüksek tutup güçlendirerek tek hanelere indirmeyi hedefliyordu. ABD’de faiz indirimi başladığında Türkiye’de gecelik faiz (basit) ve tahvil getirisi (bileşik) %60’lardaydı. 2001 krizi sonrasında dolara karşı 1,60’lara kadar değer kaybeden TL, bu sermaye akışı sayesinde 2003 sonunda 1,30’lara kadar güçlenmiş, enflasyonu %18’e inmiş ve gecelik faiz ile gösterge tahvil getirisi de %25’lere gerilemişti (Grafik 2). 2000 sonu ile 2003 sonu arasında hisse senedi fiyatları ikiye katlamıştı. 2004 yılı başlarında FED artık yavaş yavaş ekonominin özellikle gayrimenkul sektöründeki hareketlenme ve fiyat artışları ile krizden çıkmaya başladığını tespit etti. Mayıs başında yaptığı açıklamada enflasyon %0,5 gibi düşük bir oranda olduğu halde artık ekonomiye verdiği desteği azaltacağını ve FED Funds faizini artırmaya başlayacağını açıkladı. Ve açıklamayı müteakip ortalık karışıverdi. 10 yıllık ABD tahvil getirisi %4,5’e fırlarken gelişmekte olan ülkelerden sermaye kaçışı başladı. TL yeniden 1,50’nin üzerine, gösterge tahvil getirisi %30’un üzerine çıktı. Açıklama sonrasındaki 10 gün içinde hisse senetleri %15 değer kaybetti. Piyasaların çok fazla paniklediğini gören FED Başkanı Greenspan ortalığı yatıştırmak için faiz artışının (o dönemde mümkün görülen en düşük artırım olan) 25 baz puanlarla yapılacağını açıkladı. Bu “ölçülü” adımın mimarı aslında Greenspan’den sonra FED’in o dönemdeki en etkili ismi Bernanke idi. Açıklama sonrasında biraz daha önünü görebilir hale gelen piyasalar yatıştı. FED de dediğini yaptı ve sadece 25 baz puanlık artırımlarla para politikasını sıkılaştırdı. Ama bu artırımı her ay yapınca 2006 Temmuz ayına gelindiğinde Fed Funds faizi %5,25’e gelivermiş oldu. 2 yılda 425 baz puanlık faiz artışı, öncesinde risk iştahını çok abartmış olup düşük getirilerden yatırımlara girmiş birçok yatırımcıyı yine terse yatırmış oldu. Düşük faizlerden değişken faizli ipotek kredileri alanların aylık ödemeleri yükseldi, bunları veren bankalar kredi taksitlerini tahsil edememeye başladı ve yine düşük faizli bu ipotek kredilerinden oluşan tahvilleri alanlar büyük zararlar yazdılar. Bu artırım süreci ölçülü de olsa aslında 2007 yılında ABD’de gayrimenkul sektöründe başlayıp tüm dünyaya yayılan global krizin tetikleyicisi oldu. Görüldüğü üzere bugün yaşananlar 2004’te yaşananlardan hiç de farklı değil. Zamanında Greenspan gibi bugün de Bernanke, para politikası desteğini azaltacağını açıklayınca ortalık yine karıştı. Çünkü yakın bir vadede FED desteğinin sonlandırılması piyasaların gündeminde değildi. Bu sürecin yılın ikinci yarısında başlayabileceğini öğrenmeleri sürpriz oldu. Uygulamanın ne şiddette ve ne hızda olacağını bilemedikleri için de risklerini azaltıp kendilerini korumaya almak istediler. Ortalığın 2004 yılındaki gibi karışması üzerine Bernanke yine bir piyasayı yatıştırma hamlesi ile desteğin zamanlamasına ve şiddetine henüz karar verilmediğini ve ekonomik gidişata göre ayarlanacağını açıkladı. Bundan sonra da FED her zaman yaptığını yapmaya devam edecek. Bernanke zamanında Greenspan’e de tavsiye ettiği üzere para politikası desteğini yavaş yavaş “ölçülü” bir şekilde azaltacak. Bugünün 2004’ten farkı faiz artışı yerine piyasalara verilen likidite miktarının doğrudan azaltılması (her ay yapılan 85 milyar dolarlık devlet tahvili ve ipoteğe dayalı tahvil alımını azaltmak suretiyle). Bu bağlamda önce devlet tahvili ağırlıklı olarak tahvil alımları 10-15 milyar dolarlık adımlarla zamana yayılarak 2014 içinde sonlandırılacak. Artık piyasalar bu öngörüyle hareket ediyorlar. Portföyler de buna göre ayarlandı. FED’in 18 Eylül itibarı ile kararları bu doğrultuda olduğu sürece sıkıntı yaşanmayacak. Kaldı ki, ABD ekonomisindeki büyüme dinamiği henüz tahvil alımlarının daha hızlı ve daha sık aralıklarla yapılmasını gerektirmiyor. Uzun vadeli faizler daha destek azalmadan, sadece desteğin azalacağı haberi ile, zaten yükseldi. %1,6’ya kadar gerilemiş olan 10 yıllık devlet tahvili %3’e, yıl başında %3,5’e kadar inen 30 yıllık ipotek kredi faizi %5’e yaklaştı (Grafik 3).Ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan sermaye çıkışına bakılırsa piyasalar risklere yeniden duyarlı hale geldiler. Bernanke sadece ne yapacağını haber vermekle istediğini fazlasıyla almış durumda. Beklentilerin ötesine geçmesine gerek yok.Bundan sonra artık gözler faiz artışının ne zaman başlayacağına çevrilecek. Şimdilik 2015 ortasından önce bunun olması beklenmiyor. Ama 2014 başından itibaren FED’in başında “ölçülü” adımlarına güvenecek bir Bernanke olmayacak. Ve asıl sıkıntı da faiz artışı beklentisi 2014’e çekilirse yaşanacak.