Ülkemizde pek çok kavram gibi, ‘Festival’ de maalesef içi boşaltılmış, sıradanlaşmış ve neredeyse adım başı denk geldiğimiz bir tür ‘pop-corn’ organizasyonlara dönüştürülmüş durumda.Neredeyse artık her beldenin yerel yönetiminin tertiplediği bir festivalimiz var. Genellikle bir pop müzik şarkıcısının etrafında şekillenen, animatörlerin boy gösterdiği, tahta bacakların, ateş yutanların sahne aldığı panayır formatındaki her organizasyona festival adı verilince, değerli ve derdi olan organizasyonlar da maalesef bu kirlilikte görünmez oluyor.Yerli film festivallerimiz ise ayrı bir bahis konusu. Özellikle son birkaç yıldan beri artık iliğine kadar ideolojinin kör karanlığında, bir tür ahbap/yaren komandit şeklinde varlığını devam ettiren deneyimli ama kurumsallaşamamış film organizasyonlarımız var. Özellikle sinema çevreleri neden bahsettiğimi çok iyi bilecektir. Ülkemizde düzenlenen pek az film festivali artık sanat kaygısıyla icra ediliyor. Sanatın hüküm sürdüğü ve düşüncenin, bireysel duruşların değil eserlerin önemsendiği kültür/sanat organizasyonları nadir bulunuyor artık.2011 yılında ülkemizde ilk kez düzenlenen ‘Bilinmeyen Sinemalar Festivali’ böylesi bir çaba ve kaygı ile tertiplenmiş ve geliri 750 doların altında olan ülkelerden seçilen filmler Türk izleyicisi ile buluşmuştu. Çoğunluğu Afrika ülkelerinden olan ve Asya’yı da kapsayan bu festivalde, küresel ölçekte vizyon şansı bulamayan, ancak belli bir sanat, estetik ve içerik değer taşıyan filmlerdi bunlar.Yakından bildiğim için rahatlıkla söyleyebiliyorum, sevgili dostumuz sinema yazarı İhsan Kabil’in yoğun çaba ve katkısıyla düzenlenen BSF, şimdi farklı ve daha geniş bir formatla devam ediyor diyebiliriz. Ülkemizin de üyesi olduğu D-8’in yanı sıra Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nı (ECO) da içine alan bu film festivalinin ismi ise ‘Gelişen Ülkeler Film Festivali’.“Geliri en az”dan, “Gelişmekte olan”a dönüşen festival aslında içerik olarak çok değişmiyor. Afrika sinemasında ilginç bir yere sahip olan Nijerya’dan Mısır’a, oradan Endonezya’ya kadar uzanan geniş ve renkli bir coğrafyadan yapılmış seçki var. Gelişen Ülkeler Film Festivali, güncellik denen kısıtlayıcı kaygıdan uzak, yapım ve vizyon yılına bakmadan yapıyor film tercihlerini. Bu tercih, gösterilecek filmlerin kalitesini de olumlu yönde etkiliyor şüphesiz.Açılışı 20 Eylül Cuma günü yapılacak ve bir hafta sürecek olan festivalin sloganı ise; Çok yakın, çok uzak!Sinemaseverlerin 25’i aşkın filmi 5 ayrı salonda izleme imkânı bulacakları festivalde, dünya ölçeğinde gösterim imkânı bulamamış, sinefillerin dışında pek fazla kimsenin bilmediği, estetik ve içerik olarak belli bir değer taşıyan eserler gösterilecek. Bu tür festivallerin sadece bir film gösterim programı değil, aynı zamanda benzer kaderi yaşayan farklı kültür ve renklerin sanattaki yansıması ve etkileşimi olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.Elbette kısıtlı imkânlar, çeşitli sıkıntılar ve son derece mütevazı bir bütçeyle tertip edilen bu tür organizasyonlar, popüler aktiviteler kadar medyada ve açık hava ortamlarında kendini tanıtma imkânı bulamadığı için muhtemelen pek çok kişi haberdar olmayacaktır.Şart ve imkânlarının kısıtlı oluşuna zıt olarak, belli bir ticari beklenti içinde olmadan yapılan Gelişen Ülkeler Film Festivali’nde, benzer organizasyonların aksine herhangi bir ücret de alınmıyor. Sinemaseverler festival kapsamında gösterilecek filmler için bilet parası ödemeyecekler.
↧