BJK-GS derbisindeki olayın uzun süre gündemde kalacağını tahmin etmek zor değil.Üstelik bu kez olayın gerçekten farklı boyutları var. Kapıların kırılması ve 6 bin dolayında seyircinin biletsiz olarak içeri girmesi boyutundaki bilgilerde devletin en üst düzey bürokratları arasında çelişki ortaya çıktı. Olayın örgütlü ya da provokasyon nitelikli olup olmadığı da tartışma konuları arasında.Düşünülmesi gereken en önemli nokta şu: Böyle bir olayın çıkmasına engel olunamaz mıydı? Elbette ki bu mümkündü ama yapamadık. Çünkü bunu nasıl yapabileceğimizi bilmiyorduk. Daha ötesi, hemen her aşamada, gerçekten önlem almak yerine bunu yapıyormuş gibi görünmek olarak ifade edebileceğimiz genel tavrımız burada da karşımıza çıktı.Bu tür toplumsal olaylarda bazen küçücük bir kıvılcım büyük yangınlara dönüşebilirken kimileyin de ilgili ve yetkili kişilerin göstereceği özen ve beceri bunları önleyebilir de… Bunun olumlu-olumsuz bir yığın örneği bugüne kadar yaşanıp görülmüştür. Bu olayda da öyle ayrıntılar vardır. Bu sayede daha da büyümemiştir.Bu kapsamda benzer olaylarda sürekli gördüğümüz ve büyük sıkıntılara yol açan davranış, polisin ya da özel güvenliğin zanlı durumundaki kişilere çok haşin davranabilmesi. Arkadaşlarına bunun yapıldığını gören öteki taraftarlar da ortalığı cehenneme çevirebiliyor. Bunun doğrusunun nasıl yapıldığını Avrupa’da gittiğimiz maçlarda görüyoruz. Herhangi bir durumda polise mukavemet etmeye kalkmanın, o sırada işlenmekte olan öteki suçtan çok daha ağır olduğunu oralarda vatandaş da biliyor. Durduk yerde kendini böyle bir ateşin içine atmıyor.Polis de gelişmeyi izleyen kitlenin tepkisine yol açmayacak şekilde onu götürmeyi biliyor. Çoğu zaman kişinin oturduğu yerden sessiz-sedasız alınması şeklinde gerçekleştiriliyor bu operasyon. Bu sırada gerekirse güç kullanıyor ama iyi eğitilmiş olduğundan bunu herhangi bir tepkiye yol açmayacak biçimde yapabiliyor.İster kabul edin ister etmeyin, Gezi Parkı olayının dünya çapında bir önem kazanmasında ne yazık ki sözünü ettiğimiz durumun çok büyük bir payı vardı. Burada da sahaya atlamaya çalışan önce 1 kişiydi. Onun etkisiz hale getirilmesi ya da tribüne döndürülmesi mümkün olamadı. Önce ona yardımcı olmaya çalışan sonra da olay çıkarma eğiliminde topluluklar sahaya dalmaya başladı. ‘Madem herkes giriyor, biz de girelim’ boyutuna kadar iş cıvıdı. Saha içinde piknik yapar gibi fotolar çektirildi, benzer saçmalıklar yaşandı.Bu ülkede polisin ne kadar zor koşullarda görev yaptığını biliyoruz. Ayrıca bu konuların birer uzmanlık alanı oluşu da bir başka gerçek. Spor polisinin kurulması yolunda da yıllardır konuşuyoruz ama henüz atılmış bir adım yok. Spor Mahkemeleri konusunda da durum aynı.Özel Güvenlik dediğiniz olay bu memlekette henüz şaka aşamasında. Batı’da polis kadar donanımlı ve becerikli kişiler bu iş için seçiliyor. Bizdeyse birkaç saatte 40-45 lira kazanma derdindeki garibanların bu işi başarması bekleniyor. Çeşitli nedenlerle muhatap olduğumuz bu kişilerin herhangi bir durumda kendilerini bile korumaktan aciz olduklarını biliyoruz, görüyoruz.Bu ülkede maça gitmek bir eğlence değil işkence. Stada geliş gidişte, kapılardan girişte, yerinizi bulup oturmanızda, kalkıp tuvalete gitmenizde kısacası attığınız her adımda bir sorunla karşılaşıyor ve geriliyorsunuz. Otopark dururken yol kenarlarına parketmiş araçlar, oralarda yapılan içki satışı gibi sıkıntılar da cabası… Polis de zaten saatlerce ayakta beklemek ve her dakika çıkan bir patırtı nedeniyle sürekli gergin durumda. Böyle olunca kimi zaman konuşmaya bile değmeyecek durumlar faciaya dönüşebiliyor.Bu işleri kurumsal olarak düzeltmemiz daha uzun yıllar sürecek gibi görünüyor. O süre içinde insan davranışları büyük önem taşıyor. Hepimiz bu davranışlarımızı düzeltme konusunda sorumluyuz. Bunu kavrayabildiğimizde olayların biraz azalması mümkün olabilir. Yoksa aynı şeyleri yıllarca konuşuruz. a.cakir@zaman.com.tr
↧