Demokrasi için olmazsa olmaz şart olan “düşünce ve ifade özgürlüğü” “siyasi, felsefi ve kelami konular”ın serbestçe dile getirilmesi çerçevesinde kullanıldığı müddetçe zorunludur.“Toplumsal sözleşme”nin (muahede) aktedilmesine zemin hazırlayan “muarefe ve müzakere” başka yolla gerçekleşemez. Çatışmalar çoğu zaman farklı grupların yeterince birbirini iyi tanımamalarından veya aralarında sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Diğer açıdan ifade özgürlüğü bizi emr-i vakilerle ortaya çıkan keyfi kararların zararından korur. Mekanizmalar çalışırken “daha iyi olan”ın ne olduğunun anlaşılması için açık tartışma ve müzakere süreçlerinin işler halde olması gerekir. Kur’an-ı Kerim bunu “Sözün en güzeli ortaya çıkıncaya kadar dinleme” adabı olarak ifade eder. Çünkü “sözün en iyi olanı” ortaya çıkıncaya kadar dinleme sabrını ve adabını gösterenler “doğru yolu” bulur, ancak böylelerine “akıl sahibi kimseler” denir (39/Zümer, 18). Ama ifade serbestliğini neoliberal ideolojinin motive ettiği piyasanın denetimindeki bedenin ve estetize edilmiş kötülüğün (münker) denetimsiz serbestliği şeklinde kullandıkça yıkıcı ve zehirleyici hal almaya başlar. Bunu “modern toplum” başlangıç aşamasında, “postmodern toplum” olabildiğince kesafet kazanmış hayat tarzı şeklinde, “premodern toplum” görsel ve sanal olarak medya üzerinden yaşamaktadır. Neoliberal ideolojinin kendisiyle buluştuğu postmodern durum, ifadenin ağırlıklı bölümünü “söz”den alıp “bedenin görünürlüğü”ne devreder. Manevi bakış açısından bunu motive eden faktörü kestirmek güç değildir; fikri ve manevi derinlik kayboldukça söz zayıflar, insani güç ve etki azalır; sözün yerini bedenin şehvet ve iştihası alır. Bu “durum”da beden sadece arzu etmez, piyasanın arzu edilir, teşhir edilir ve tüketilir nesnesi olur. Tarihte ilk defa dinlerin ve kadim hikmet sistemlerinin küçümseyip zemmettiği bedenin arzu nesnesi olması hali, postmodern durumda hak ve hakikatin ifadesi olan “söz”le aynı değerde görülmüş ve bir özgürlük talebinin ideolojisi olmuştur.Postmodern ifade biçimi sadece “sözel (şifahi)” olmayıp “görsel/gösterisel”dir. Fiili olarak yaşanıp tüketilmektedir. İslamiyet’in “münker” adını verdiği fiillerin kamusal görünürlülük, medya, spor, sanat, reklam, eğlence, tatil kültürü vs. alanlarda teşhirinin ve alenileştirilmesinin -Üstad Said Nursi’nin deyimiyle- “münkerin tasvir ve telkininin saf zihinleri nasıl idlal edeceği”ni kestirmek zor olmaz. Böyle durumda eylem formunda etkili bir tasvire ve teşhire bürünen “münker”e karşı “ma’ruf” sürdürülebilir, hatta korunabilir olmaktan çıkar. İktisatta geçerli kural bu alanda da hükmünü icra eder, “kötü paranın iyi parayı piyasadan kovması” gibi özendirilen kötülük iyiliği zayıflatır, sonra toplumsal hayattan kovar. Bunu önce söylem düzeyinde ahlaki değerleri, geleneksel yapıları değersizleştirmek suretiyle yapar, arkasından bu değerlere karşı kitlesel nefret oluşturur. Yasa ve kamusal gücün koruduğu kötülük ne “elle def’edilir ne dille eleştirilir”, belki sadece “kalpte buğzedilir” ki kalbin buğzu bir arada yaşamayı zorlaştıran önemli amillerden biridir. Yasaların desteğinde korunan münkerin mutlaklaştırılan görünürlüğü sürecin işlemesine paralel olarak vicdani sorunlar üretir. Özellikle postmodern kamusallık dinler tarafından “münker ve fahşa (ahlak dışı, çirkince-utanmazlık, ilahi hükümlere göre yasak, haram)” olarak nitelendirilen ve bir bölümü dünyevi ve maddi müeyyidelerle cezalandırılırken, bir bölümünün cezası ahirete bırakılan fiillerin aleni işlenmesini, görünür olmasını ve ulusal yasalar ile uluslararası sözleşmelerce korunmasını öngörmektedir. Postmodern durum, demokrasiyi ancak bu kamusallığı yasaların teminatı altına aldıkça savunulabilir addeder. Bu çerçevede şekillenmiş kamusallık ma’ruf ve münker, helal ve haram, emir ve nehy olan fiillerin eşitleştirilmesini, temsillerinin eşit haklar ve özgürlükler çerçevesinde kullanılıp alenileştirilmesi güvence altına alır. Fakat bu, demokratik yolla iktidar olan “muhafazakâr”ı kendisiyle takip ettiği politikalar arasında çelişkiye düşürür, bir süre sonra ya kendisi ile veya taahhüt ettiği siyasetle çatışmasına yol açar.
↧