New York - BM Genel Kurulu nedeniyle bir araya gelen dünya liderleri, ülkesinin ve insanlığın karşı karşıya olduğu en ciddi problemleri bir hafta boyunca konuşup görüş alışverişinde bulundular. Suriye, İran, insanî yardımlar, engelliler, bin yıl kalkınma hedefleri, enerji gibi pek çok konu ele alındı.Türkiye’nin en çok başını ağrıtan konu olan Suriye krizi, dünyanın da en önemli problemi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Gül de BM konuşmasının üçte ikisini buna ayırmıştı. Krizin Türkiye, bölge ve dünya için taşıdığı riskleri ve çözüm önerilerini anlattı. Mülteci sayısı 500 bine çıkmış, harcamaları 2 milyar doları bulmuştu. Sadece mülteci sorunu değil, sınır güvenliği tehlikeye girmiş, savaş yer yer kendisine sıçramış, ticareti baltalandığı gibi sınır illerinde istikrar sıkıntılı hale gelmişti.Gül, Güvenlik Konseyi’nin çözüm için bir şey yapmamasının utanç verici olduğunu, kimyasal silahların imha edilmesinin olumlu ama yetersiz olacağını söyledi. Sağlam bir siyasî stratejiye dayalı adım atılmazsa ölü sayısının, göçün, bölgesel gerilimin ve radikalleşmenin artacağı uyarısında bulundu.Suriye’den hareketle nasıl bir BM olması gerektiğini de anlattı Gül. Ülke içinde meşruiyeti olmayan yönetimlerin dünya barışını da tehdit ettiğini, Mısır’ın adını vermeden halkın rızasına dayanmayan rejimlerle istikrar aramanın nafileliğini hatırlattı.Krizin en büyük mağduru olarak kendini gören, bir şey yapmadığı için BM’yi suçlayan Türkiye’nin derdinin ne kadar anlaşıldığı kuşkulu. Zira üstlendiği külfet nedeniyle takdir bekleyen Türkiye, Suriye’deki terör gruplarını desteklemekle, sınırdan geçişine izin vermekle suçlanıyor.Kendi adıma, bu suçlama ve algının vahametini New York’a gelmeden önce bilmiyordum. Medya röportajlarında ve düşünce kuruluşlarındaki konuşmaların soru cevap bölümünde Gül’ü en çok sıkıştıran sorular bu konudan geldi. Amerikalı bir gazeteci şöyle sordu: “Binlerce yabancı cihatçı sınırınızdan Suriye’ye geçiyor. Önlemek için ne yapıyorsunuz?” İnsan Hakları İzleme Örgütü yetkilisi de muhalefetin yaptığı bir katliamın raporunu yayınlayacaklarını söyledikten sonra, “Sınırdan rahatlıkla girip çıkan bu radikal gruplar için ne yapacaksınız?” diye sordu. Washington Post röportajında gazeteci döne döne Gül’ü bu konuda sıkıştırmıştı. CNN röportajı da farksızdı.Cevaplarda, Türkiye’nin bu tehlikeye karşı dünyayı uyardığı, zulümler yüzünden karıncayı incitmeyecek insanların teröriste dönüşebildiği, iç savaşta insanın bilincini kaybettiği, iş uzadıkça makul muhalefetin eridiği söylense de soru işaretleri gitmiyordu.Baas’ın uçak ve füzelerle on binlerce insanı öldürdüğü, kimyasal silah kullandığı unutulmuş; El Kaide bağlantılı ve diğer aşırı gruplar ile Türkiye’nin bunlarla ilişkisi ana konu olmuştu. Cumhuriyet Muhafızları, Kudüs Birlikleri ve Hizbullah ile savaşta açıktan yer alan İran, yeni cumhurbaşkanı Ruhani sayesinde yapıcı, sempatik bir aktör gibi görülürken, Türkiye’ye Sünni terör gruplarının sponsoru ve geçiş güzergâhı gibi bakılması ilginçti. Türkiye algısı, Afgan savaşındaki rolüyle Pakistan’a benzemeye başlamış.Maalesef din adına terör yapanların çoğu Sünni olduğu için dünya çapında bir Sünni fobisi oluşturulmakta. Şiiler daha makul diye lanse ediliyor. Ruhani’nin Washington Post’taki makalesinde El Kaide gibi örgütlerle mücadelede işbirliği çağrısı bu açıdan manidar. Meşru muhalefeti içte ve dışta itibarsızlaştırmak için Baas’ın hapisteki El Kaidecileri salıvermesi, Bağdat ve Tahran’ın buna katkısı çoktan unutulmuş.Demografik yapısı, bölgedeki konumu ve uluslararası ilişkilerini dikkate alarak Türkiye derhal bu tuzaktan çıkmalı. Ülkemizin terör gruplarıyla özdeşleştiği algısını kırmak için daha açık tavır almalı. Yetkililerin bu konudaki mesajı, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin son açıklaması gibi net olmalı: “Din kisvesiyle yapılan terörist saldırılar, İslam’ın yüzüne zift atmak gibidir.”Nusra gibi El Kaide bağlantılı gruplara kesin mesafe koyup, rejimin katliamlarına karşı çıktığı gibi radikal grupların vahşetine de aynı tepkiyi göstermeli. Devlet adına veya bazı sivil yapılar üzerinden yanlışlar yapılmışsa bunlar ciddi şekilde sorgulanmalı. Krizin hemen çözülmeyeceğini hesap ederek, sınırın kontrolüyle ilgili daha radikal tedbirler almak, bu konuda yapıp yapamayacaklarını kamuoyuyla paylaşmak ve sakıncalı kişilerin takibi için dünyayla daha fazla işbirliği yapmak zaruri. Aksi halde krizin mali faturasını öderken bir de terör sponsoru konumuna düşeceğiz!
↧