Türkiye’nin “Kemalistler ile İslamcılar” (ya da “laiklerle – dindarlar”) arasında bölündüğüne, siyasette olan biten hemen her şeyin bu bölünmeye indirgenebileceğine dair yerli ve yabancı analizlerin bu toplumun anlaşılmasına katkısı sıfır. Muhakkak ki Türkiye, bu tür analizlere hiç sığmayacak kadar karmaşık bir toplum.Laiklik yanlılarını aynı kefeye koymak giderek daha yanıltıcı hale geldi. Çünkü bir yanda mevcut rejimi, devletin dini tekelinde tutmasını ve dinî özgürlüklere kısıtlamalar getirmesini savunan “laikçiler” var, öte yanda (insan haklarıyla çelişmediği sürece) dinî özgürlükleri savunanlar. Dindarların aynı kefeye konması öteden beri büyük yanlış. Zira dindarlar arasında bir yanda tek-tip toplumu savunanlar var, öte yanda farklılığa saygı gösterilmesini isteyenler. Kemalistleri dahi aynı kefeye koymak yanlış, çünkü bir kısmı Batı (AB) normlarının benimsenmesini savunurken, diğerleri laik milliyetçiliğe (ulusalcılığa) sıkı sıkıya sarılmakta. İslamcıların bir bölümü demokrasiyi (hatta çoğulculuğu) benimserken, giderek marjinalleşen bir kesimi özgürlükleri, çoğulculuğu ve demokrasiyi reddetmekte.Türkler gibi Kürtler de farklı dinsel inançlara ve siyasi eğilimlere ayrılıyor. Yine Türkler gibi Kürtler de AKP’ye oy verenler ile diğerleri arasında bölünmüş durumda. Sünniler, Sünniliğin (ulema, tarikat, cemaat); Aleviler de Aleviliğin (İslam içi ve dışı) farklı yorumlarına bağlı.Farklılaşmalar siyasi akımların içine de yansıyor. Bu husus öteki partiler için de geçerli, ama iktidar ve anamuhalefet partilerinin saflarındaki ayrımlar gittikçe daha görünür hal almakta. Radikal gazetesi geçen hafta “AK Parti ve CHP’de Kürt çıkmazı” başlığıyla yayımladığı haberde (23.09.2013) iki ana partinin de tek – kültürcü ve çok - kültürcü eğilimler arasında nasıl bölündüğünü anlatıyordu.AKP’nin iki kurucu üyesinden Başbakan Erdoğan’ın temsil ettiği otoriter - çoğunlukçu zihniyet ile Cumhurbaşkanı Gül’ün temsil ettiği özgürlükçü - çoğulcu zihniyet arasındaki ayrışma artık üstü örtülemez bir hal aldı. CHP saflarındaki katışıksız Kemalistler (gelenekçiler) ile özgürlüğü ve çoğulculuğu benimseyenler (yenilikçiler) arasındaki ayrışma adeta bölünmeye doğru gidiyor. Yenilikçi kanattan Rıza Türmen, geçen hafta verdiği mülakatta, Kürtler için çift dilli eğitimi, uluslararası insan hakları sözleşmelerine de dayanarak savundu. Araştırmalarla sabit olan, anadilde eğitim göremeyişlerinin Kürt çocuklarını diğerlerine nazaran geri bıraktığı gerçeğinin altını çizdi. (Taraf, 23.09.2013) Buna mukabil ulusalcı-gelenekçi kanadın temsilcilerinden Birgül Ayman Güler, “eğer anadilde eğitimi kabul ederseniz ulusal devlet ilkesini ihlal edersiniz…” anlayışında ısrarcı.Olanca çeşitliliğiyle Türkiye herkes çoğunluğa uyar anlayışıyla yönetilemez. Türkiye eğer gerçek bir demokrasi olacaksa, böylelikle bütünlüğü korunacaksa bu gerçek tanınmak zorunda. Anadili Türkçe olmayanlar için çift dilli eğitimin kabulü kaçınılmaz. Dicle Üniversitesi’nden Doç. Dr. İlhan Kaya’nın çok iyi ifade ettiği üzere “Anadilde eğitim Türkiye’yi bölmez, bütünleştirir.” (Radikal 14.09.2013) Çift dilli eğitim konusunun arz ettiği sorunlara ve bunların nasıl aşılabileceğine, İlhan Kaya ve Hasan Aydın uluslararası karşılaştırmalara dayanarak ışık tutuyorlar. “Türkiye’de Anadilde Eğitim Sorunu: Zorluklar, Deneyimler ve İki Dilli Eğitim Modeli Önerileri” başlıklı raporlarını (Uluslararası Kültürel Araştırmalar Merkezi, Şubat 2013) konuyla ilgili herkes okumalı.
↧