Her şey Osmanlı’nın buralardan çıkıp gitmesiyle başladı. 400 yıllık sükûnet ve barış dönemi yerini kan, revan, öfke, şiddet ve katliamlara bıraktı. Yavuz Sultan Selim ile gelmişti Osmanlı buralara…O tarih de dünyanın en güçlü devleti olduğu zamana denk geliyordu. Bir kere gelmiş ve bütün dengeleri yerine oturtmuş, adalet ve barış ile bölgeyi yönetmişti tam dört asır… Müslümanlık haricindeki bütün dinler, inançlar, kavimler, cemaatler de huzur içinde yaşamıştı bu dünyanın en yaşlı coğrafyasında. ‘La ilahe illallah, İbrahim Halilullah’ levhasını astı bütün bölgenin üstüne… Güç ile değil, barış ve adaletle hareket etti her zaman.Bugün her şey çok farklı! Dünya savaşlarını saymazsak son yüz yılın en çok savaşa sahne olan, en çok ölümün yaşandığı, dünyanın başını ağrıtan en büyük dertlerin çekildiği bölge olarak Ortadoğu’yu göstersek yanılmış olmayız. Batı’daki fotoğraflar sükûneti, refahı ne kadar gösteriyorsa Ortadoğu’daki fotoğraflar da o kadar şiddeti ve karışıklığı gösteriyor. Bu dünyanın en eski, en farklı coğrafyasının asırlardır sükûnetle yaşadığı hayatından yüz yıldır eser yok ve ne zaman tekrar sükûnete ereceğini de kimse tahmin edemiyor.Ortadoğu; güç savaşlarından, güç peşindeki liderlerden, milliyetçilik akımlarından yılmış, bıkmış, tükenmiş durumda. Herkes birbiriyle savaşıyor, herkes ötekine düşman, herkes diğerini yok etme telaşında. Ve Ortadoğu’daki Müslümanlık bugün sadece silahla, şiddetle, intihar saldırılarıyla anılıyor.Ortadoğu’da başka bir İslam anlayışı zuhur etti. Yaşatmaktan çok öldürmeyi, yapmaktan çok yıkmayı, onarmaktan çok yok etmeyi gaye edinmiş, adından başka hiçbir şeyi İslamî olmayan bir anlayış… Onuru kırılmış, sömürgecilik altında hırpalanmış, akış yönleri kapatılmış Müslüman gençlerin Ortadoğu’da böyle bir yöne gitmesinin mutlaka sosyolojik ve psikolojik bir açıklaması vardır ama bu, onların doğru hareket ettikleri anlamına gelmiyor.Masum insanların içine girip bomba patlatma, bomba yükledikleri arabaları hiçbir suçu günahı olmayan insanların üzerine sürme, başka dinlerin mabetlerine saldırıp yakıp yıkma… Fethullah Gülen Hocaefendi, önceki gün Herkülnağme’de yayınlanan konuşmasında, bu yapılanlarla Müslümanlığı çok net biçimde ayırıyor. “Bunları ne Kur’an’la ne sünnetle telif etmek mümkün. Kur’an ve sünnetle telif edilmeyen şeyler Müslümanlıkla da telif edilmez.’’ diyor.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin söz konusu tarihî konuşmasını dönüp dönüp dinlemekte ve bütün dünyaya dinletmekte büyük fayda var. Zira Kenya ve Pakistan’daki saldırılar da gösterdi ki, terör ateşi bütün Müslümanları tehdit altına almış durumda.Türkiye’nin bütün dış siyasetini Ortadoğu’ya hasretmesi ne kadar doğru bilemiyorum. Zira Osmanlı, Ortadoğu ile sadece bir kere ilgilenmiş, dünyanın en güçlü devleti olduğu dönemde yüzünü oraya dönmüş ve o bölgeye yüzlerce yıl sürecek bir nizam getirmişti. Bizim Ortadoğu’ya ve her geçen gün şiddet dozunu artıran Müslümanlara yapacağımız en güzel hizmet, dinin öldürmek değil yaşatmak, yıkmak değil yapmak olduğunu fiilen gösterebilmektir. O nedenle bütün politikalarımızda acilen yeniden yumuşaklığa dönmek, Türkiye’yi de yumuşak güç haline getirmek gerekir.Türkiye de bunu yapmazsa Müslüman dünyanın hali nice olur.
↧