Image may be NSFW.
Clik here to view.
Hayat tarzımızı hayat görüşümüzü yasalar belirlemez, sadece belli açılardan bir miktar etkiler. Bu etki de genellikle özgürlükler alanının bir noktada kısıtlanmasıyla ilgili olarak kendini gösterir.Böyle olmakla beraber, hayat tarzımızdaki farklılıkları biz yine yaşarız. Hep yaşadık, bundan sonra da tabii ki yaşamaya çalışacağız. Benim aile anlayışımda ailevî bağlılık itibarıyla 17 yaş ile 18 yaş arasında bir fark yoktur. Aileyi 17 yaşında ne kadar dikkate alıyorsak 18 yaşına gelince de aynı derecede dikkate alırız. Biz öyleydik, çocuklarımız da öyleydi. “Ben reşit oldum artık, bana karışamazsınız, istediğimi yaparım.” ne erkek için, ne kız için düşünülemez bizim anlayışımızda. Reşit olmak yasal ilişkiler alanında önem taşır, ailevî ilişkilerde değil. Bu bağlılık zorla değil, eğitimle ve gönül rızasıyla sağlanır. Üniversitedeyken bir arkadaşımla onun ihtiyacı sebebiyle bir kuru temizleme bayii açmıştık. Onun hukuktan kız arkadaşları doluştular. Çay kahve sigara, bir muhabbettir gidiyor. Babam gelip dedi ki: “Böyle esnaflık olmaz, buraya müşteri de gelmez, ya kendinizi düzeltin ya da kapatalım.” Reşittik ama baba sözü dinlemeliydik. Bir müddet sonra kapatmak zorunda kaldık! Teledünya’da bir film vardı. Birkaç defa da oynattılar. Normal meşguliyetim içinde ara sıra göz atarak seyretmiştim. Filmin ana teması erotik bir tür tercihine sahip değil, içine duygusallık da katarak ama aslen rezillik olan bir hikâyeyi anlatıyor. İki katlı bir evde iki çift, normal bir tecrübeymiş gibi eşlerini takas ediyor. Bu tecrübenin bazı duyguları iyileştireceği fikri de arka planda işleniyor. Sonunda eski hallerine dönüyorlar ama daha yaşlı olan kadın, beraber olduğu gençten ayrılırken, “Seni özel olarak seveceğim ve hep hatırlayacağım.” gibi veda sözleri söylüyor. Bu “doğrudan erotik” olan filmlerden daha tahripkâr... Çünkü normal bir tecrübeymiş gibi ironik ve duygusal bir anlatım biçimiyle veriyor. Gençler arasında olup bitenleri anlatan yabancı filmler ise sürüsüne bereket... Batılı ülkelerde bekâret yaşının kaça indiği, ilgilenen herkesin malumu. Birçok Batı ülkesinde uyuşturucu kullanımı da serbest; geçenlerde bir şarkıcının uyuşturucu kullanarak program yaptığı gazetelerde yer aldı. O ortamın demokrasiyle, tarihsel, fikir ve sosyal değişim yapısı açısından bir kaçınılmazlık ilişkisi yoktur; tam tersine özgürlüklerin temel değer ölçülerinden koparak yozlaşması ile ilgisi vardır. Ve bu ortam bir gelişme değil, sürüklenme ortamıdır. Böyle bir ortamda hiçbir toplumsal kültür ve olumlu kişilik yapısı sağlıklı biçimde yaşayamaz. Sıkıntıların kökü de burada zaten. Özgürlük bir “amaç-değer” değil, “araç-değer”dir. Yani özgür olmakla hiçbir şey bitmez, her şey yeni başlar. Mesele o özgürlüğün nasıl yaşanacağı ve kullanılacağıdır. Bir özgür insan, aç da olabilir; ahlaksız da, zalim de. Batı’daki yalın haliyle özgürlük, bireyin özüyle ilgili bir değer ölçüsü ve hükmü ifade etmez. Bir insan kendi özgürlüğünü, başkalarının özgürlüğüne engel oluşturmak yolunda da kullanabilir. “Herkese, her düşünceye, her hayat tarzına özgürlük” diyorsanız, o zaman sadece bireyin değil, demokrasinin ve dolayısıyla toplumun kültürel değerlerinden söz etmek zorundasınız. Liberalizme sıkışıp kalamazsınız. Liberalizm demokrasiye katkı yapabilir; ama onu ihata edemez, onu kendisine irca edemez. Bireyin sadece özgürlüğe değil; görevlere, sorumluluklara, inançlara, düşüncelere, ahlaka, topluma, mutluluğa da ihtiyacı vardır. Bir birey, “liberalim” demekle kendini tanımlamış olmaz, sadece bir özelliğini belirtmiş olur.
Clik here to view.
