Laik sol gelenekten gelen biri olarak gençliğimi ve erken orta yaşlılığımı muhalif bir dil içinde yaşayarak geçirdim.Tahakkümü ne kadar reddetsem de, muktedir olma duygusunun insanlardaki tezahürünü anlama çabasını önemsedim. Kör gözüm parmağına her şeye karşı duranların kolaya kaçtığını gözlemledim. En büyük haksızlıkları yapanların bile yeri geldiğinde haklı veya mazlum olduklarını görmek için sadece ‘sahih' bir niyetin yeterli olduğunu anladım. Adalet, o hep karşı çıktığınız devlette bile bazen tecelli edebiliyor. Yıllarca devletin dağdakilerle barışmasını birlikte savunduğum arkadaşlarımla son dönemde ayrıştığım noktanın bu olduğunu söyleyebilirim. “Devletle bu iş olmaz, devlet ceberuttur, bu iş ancak sivil solcularla vesaire olur, devlet oyalıyor, çözüm istemiyor” yaygarası başladığında bu yüzden şaşırdım: Biz değil miydik, “barışı yapması gereken asıl savaşan devlettir” diye yazıp çizen. İlk kez bir hükümet -devlet adına- barışmak için kendince adımlar atma niyetindeydi. Belki eksik, gedik, kusurlu adımlar. Ama niyet beyanı ortada ve bunun için ödenen bedeller de. Bu niyeti sorgulamaya devam etmemiz, kanın dökülmeye devam etmesi anlamına geleceğinden, bir an önce devleti barışa sevk etmenin muhalif olmaktan daha insanca olacağına inandım.Aynı şekilde ilk gençliğimde solcu arkadaşlarım sağcılar için “bunlar toptan katildir” dediklerinde, bizzat bu anlamda kayıp yaşamış bir aileden geldiğim halde, tüm sağcıları katil görmeye yeltenmedim. Müzmin muhalif olma kaygısı, adalet duygusunu köreltiyordu çünkü. İnsan sadece kendi yaşadığı çevrenin gasp edilmiş hakkını savunmaya kalktığında ‘külli haklılık'tan uzağa savrulabiliyor hiç istemeden. Salt kendi -çevrenizin- çıkarları için muhalefet etmek bir süre sonra dayatmacı bir dile evrilebiliyor. Bunu hep tecrübe ettik. 90'lı yıllar boyunca Güneydoğu'da yaşanan zulmün hesabını ancak 2000'lerde sormaya başlayabildik. Aynı anda sermayenin, bürokrasinin, mafyanın, illegal örgütlerin, uluslararası çetelerin, medyanın dahlini de sorguladık. Sadece devlete bağlı illegal yapılanmayı sorgulamak, diğer karanlık odakları aklamayı, meşrulaştırmayı, gizlemeyi getirirdi. Anlamlı olan, hiçbir topluluğu kayırmadan, hakikate dayatmada bulunmadan adalet talep etmekti. Bütün bu örneklerden hareketle; salt bir topluluğun varoluşunu tehdit eden herhangi bir devlet baskısı söz konusu olduğunda, yürütülecek sahih niyetli bir muhalefetin kör gözüm parmağına olmaması gerektiğine -ve salt kendi alınganlığına odaklanmadan- yürütülmesi gerektiğine inanıyorum. Yoksa devlet kararının doğruluğuna samimiyetle inandıkları için onay verenlerin de tamamını karşınıza almış oluyorsunuz. Çatışmaya hizmet etmekten kaçamıyorsunuz.Size yapılan haksız bir saldırı bile olsa, bunu salt kendi hizmetleriniz üzerinden savunmak nefreti çoğaltıp yaygınlaştırmaya meylediyorsa etrafınızdakileri: Mazlumluğunuza odaklanmış muhalefetiniz karşılığını bulmuyor demektir. Bunu da defalarca tecrübe ettik. Haklı olmanın dilini kurmak, salt kendi mazlumiyetinizi haykırmaktan ibaret değil, çoğul ve kapsayıcı bir dile varmanızı gerektiriyor aynı anda. Mağduriyetinizi dile getirirken kullandığınız ifadeler benzer mağduriyetleri de kapsıyorsa bu paylaşım gerçekleşiyor. Başörtüsüne özgürlüğü savunurken mesela Kürtler veya çok farklı gruplar da kendi gasp edilmiş haklarının savunulduğunu hissediyorlarsa... Veya kendinizi savunurken farklı mazlum gruplarla yekdil olabiliyorsanız, haklılığınız paylaşılabiliyor.Öte yandan etrafınızdaki herkes muhalif olma kaygısındaysa, çoğu kere ortak hareket etmekten ironik bir biçimde yoksun kalıyorsunuz. Çünkü hakkaniyet kriterleriniz, sizi kendi şahsi meselelerinizin sınırlarına mahkûm ediyor. Muhalefet etme ihtiyacı herkesi kendi haklılığına hapsediyor. Karşı çıktığınız kişiyi/kurumu da soluksuz, cansız bırakıyor. Ve sahih niyetle sürdürdüğünüz dayanışma ruhu içine kaçıyor. Hakikatte ittifak etmek ve dayanışmak; kendi haklılığınızdan bir tutam kesmeyi, onu kurban etmeyi, karşınızdakine ödünç vermeyi gerektiriyor. Yoksa muhalif duruşunuz sizin putunuz olup çıkıyor. Belki biraz da bu yüzden, insanın en haklı olduğuna inandığı durumlarda bile acaba bir kusurum olabilir mi diye kendi nefsini kınamayı içeren bir edeple kendisini ifade etmesini bekliyorum. ‘Karşı kampanya' gayesiyle oluşturulan toplu muhalefet hareketleri için de keza böyle. Evet, haklı olmanın dili, eğer en ‘klişeleşmiş' tahakkümcü devlet diline rağmen bu hudutlara hürmet içinde konuşulabiliyorsa sahici bir paylaşıma dönüşebiliyor ancak.
↧