Geçen haftaki yazımda Tanzimat romanlarında görülen alafranga züppe tipinin, Tanzimat modernleşmesinin ‘tipik’ kimliği olmadığını; ama ‘alafranga züppe’ler ile karşılaştırıldığında Cervantes’in Don Quijote tipinin, bütün bir ortaçağ entelijansiyasını temsil eden ‘sahih’ bir tip olduğunu belirtmiştim.Kısaca, her ne kadar Recaizade’nin ‘Araba Sevdası’nda Bihruz Bey’i, Don Quijote’i örnek aldığı söylense de, aradaki benzerlik, sadece yüzeyseldir. Ortaçağın Kilise Babaları ile Don Quijote arasında, Dünya’yı kitaplardan okuyarak anlamaya çalışmak bakımından hiçbir nitelik farkı sözkonusu değildir. Oysa Tanzimat’ın somut tarihini temsil eden entelektüellerin, mesela Namık Kemal’in veya bizzat Recaizade’nin, Batılılaşmadan anladıkları ile Bihruz’un anladıkları arasında hiçbir nitel benzerlik yoktur. Tanzimat Batılılaşmasının ‘aşırı Batılılaşmış’ ya da ‘alafranga züppe’ üst sınıf erkek karakterler üzerinden temellendirilmesi, Tanzimat’ta sadece roman türünün değil, ama romanın karakter kurgusunun da taklid edildiğini gösteriyor. Bu taklid, Tanzimat’ın somut tarihini dolayımlayan [ve temsil eden] karakterlerin, Ali Paşa’ların, Fuad Paşa’ların, Namık Kemal’lerin, Ziya Paşa’ların vd., birer Bihruz olduğunu önesürmeyi mümkün kılan vahim bir sosyolojik hatayı içeriyor. Dolayısıyla, Tanzimat’ı ‘alafranga züppeler’ üzerinden okumanın, edebiyat sosyolojisi açısından aynı ölçüde vahim bir hata olduğunu da! Evet, ama sadece bu kadar da değil! Tanzimat modernleşmesi, Bihruz karakterine tekabül eden Mahşer Midillisi Kâmil Bey gibi gerçek alafranga züppelerle, Tanzimat’ın entelektüel tarihini temsil eden gerçek kimlikler [Namık Kemal, Recaizade, Ahmet Mithat Efendi vb.] dışında, farklı bir tip daha öne çıktığını gösteriyor- ki, bu tip’ler de Tanzimat romanlarında görünmez kılınan kimliklerdir: ‘Dandy’ler! Nurdan Gürbilek, ‘Araba Sevdası’nın Bihruz Bey’ini, ‘aristokrat’ ve ‘dandy’ olarak niteler ve ‘dandy’ ile ‘snob’u [‘züppe’] eşanlamlı olarak kullanır. ‘Dandy’ ve ‘snob’u tanımladığı bir dipnotta, Gürbilek, ‘Türkçe’de züppe kelimesinin hem ‘snob’ hem de ‘dandy’ için kullanıldığını; züppeliğin genel olarak, kaba bir taklidçilik [‘blatant imitation’], ‘üstün’ öteki’ye [‘superior’ other] özenmek ve ‘aşağı’ saydıklarını hor görmek anlamına geldiğini; buna karşılık ‘dandyisme’in, ‘kişisel görünümüne abartılı özen gösteren ve dünyaya soğuk bir kayıtsızlıkla bakanlar’ için kullanıldığını bildirir. Gürbilek’e göre Bihruz, hem Batılılaşmış bir dandy hem de bir züppe’dir [snob]. Gürbilek, aynı dipnotta, ‘dandyizm’ ile ‘snobizm’ arasında anlamlı bir fark öngörmediğini de söylemektedir. Oysa, Osmanlı [Tanzimat] modernleşmesi, Bihruz karakteriyle temsil edilen Mahşer Midillisi Kamil Bey benzeri alafranga züppeler ürettiği gibi, Halil Şerif Paşa gibi dandy’ler de üretmiştir ve Halil Şerif Paşa’nın bir dandy olarak, Bihruz örneği alafranga züppelerle en küçük bir benzerliği yoktur. Dahası, Gürbilek’in, alafranga züppeler bağlamında hiç değinmediği [ve Ahmed Mithat Efendi’nin ‘Felatun Bey’le Rakım Efendi’de sorunsallaştırdığı] ‘gösterişçi tüketim’in, Şerif Mardin’in de zannettiğinin aksine, Bihruz sendromu taşıyan züppelerin değil, dandy’lerin belirleyici özelliği olduğunu vurgulamak gerekiyor. Taner Timur, ‘milyonlarca franklık şahsî serveti ile Paris’te birkaç yıl yaşayan, Narişkin ve Demidof gibi ünlü Rus prensleriyle ve Fransız baronlarıyla kumar oynayan, Delacroix, Courbet, Ingres, Corot vb. gibi ünlü ressamların tablolarından oluşan muhteşem bir koleksiyon oluşturan […], Prens Napolyon’un dostu ‘Menekşeli Kadın’ (Jeanne de Tourbey) ile ilişki kuran ve Théophile Gautier, Sainte-Beuve, Ernest Renan gibi entelektüellerle dostluk yapan […] sanatsever ve akıllı bir koleksiyoncu’ kimliğiyle, ‘Paris’lileri hem şaşırtan hem de büyüleyen’ biri diye sunuyor okura. Timur, Osmanlıların, ‘Batı kimliğini kavrayabilmek ve kendi kimliklerini içerden yaratmak için Avrupa merkezlerinde epeyce uzun bir süre yaşamak ve batılılarla, batılı değerlerle doğrudan temasa gelmek’ durumunda olduklarına dikkati çektiği kitabında, bunu gerçekleştiren pek az kişiden birinin Halil Şerif Paşa olduğunu yazıyor. Timur’a göre, Tanzimat romancılarının, Şerif Mardin’in deyişiyle, ‘aşırı’ batılılaşmayı eleştirmek için ürettikleri tiplerin [‘alafranga züppeler’in H.Y.] ‘sığlığı ve inandırıcı olmaktan uzak’ kimlikleri karşısında Halil Şerif Paşa, bu durumda, ‘batı kimliğini kavramış ve kendi kimliğini içerden yaratmış biri’ olmaktadır! Demek, alafranga züppelerin ‘yanlış’ batıcılıklarına karşı, ‘doğru’ (!) batıcılık, kumar oynamak [Haddad, Halil Şerif Paşa’nın ‘dünyanın en sarsılmaz kâğıt oyuncularından biri’ olarak övündüğünü yazıyor], yarış atları yetiştirip yarıştırmak ve resim koleksiyonu yapmak anlamına geliyor! Bir başka deyişle Taner Timur’a göre, ‘doğru’ ve ‘aşırı olmayan’ bir Batılılaşma, düpedüz ‘dandy’ olmaktan geçmektedir! ‘Sahih’ olmayan bir dandy’yi, model bir Batılılaşmış kimlik olarak sunuyor Taner Timur. Hayret! Dikkate değer olan, Tanzimat’ta modernleşme sorunsalını irdeleyen romanlarda daha önce de belirttiğim gibi, ne Namık Kemal örneği entelektüeller, ne de ‘dandy’ler görünür kılınmışlardır. Tanzimat modernleşmesi ancak sahih olan ve sahih olmayan tiplerin birlikte göründüğü dialojik bir söylemi temellük eden romanlar üzerinden okunabilirdi ve Tanzimat romanları arasında bu yapıda bir roman, yoktur. Sonuç? Sonuç şu: Öyleyse, Halil Şerif Paşa gibi Tanzimat dandy’lerinin ve Namık Kemal gibi Tanzimat entelektüellerinin göze batar bir biçimde temsil edilerek görünür kılınmadıkları Tanzimat romanlarını, Tanzimat modernleşmesi bağlamında sosyolojik bir okumaya tabi tutmak mümkün değildir.
↧