İsviçre’deki Diyalog-Enstitüsü’nün 13 Kasım 2013 akşamı Cenevre’deki aşure programına katıldım. Program bir gemi içinde organize edilmiş…İlk konuşmayı Cenevre Başkonsolosumuz Nurdan G.Bayraktar yaptı… Ağrı ve Nuh Aleyhisselam’ın gemisinden bahsetti ve çok orijinal bir aşure tarifesi sundu: “Aşure, birliğin, dayanışmanın, işbirliğinin ve bunların yanında basiretin de ifadesidir. Aşure, farklı tatların bir âhenk içinde vermiş olduğu o ortak lezzettir. Aşuredeki her bir malzemenin sembolik olarak bizim farklılıklarımızı temsil ettiğini düşünürsek, bunların uyum içinde bir araya gelişinin çok lezzetli bir ürün ortaya çıkardığını görüyoruz. Çok yaygın bilindik bir tat değil ama, şaşırtıcı bir şekilde hoş ve tatmin edici… “İşte kolay görünen ama gerçekleştirmesi çok da kolay olmayan bir büyülü aşure tarifi: Başkasına bir adet sevgi ve saygı, / Birkaç ‘bardak’ bilgi, / Çok empati ve anlayış, / Birazcık vukuf ve bilinç, / Azıcık şefkat, iyi yüreklilik ve merhamet, / Olabildiğince hoşgörü ve sabır, / Son olarak da yeterince de ayrımcılıkla mücadele… Düşünce ile pişirildiğinde ise hepimiz için çok iyi bir iksir olur.” Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Uluslararası Koruma Departmanı Genel Müdür Özel Danışmanı Jose’ Riera, Aralık 2012’de UNHCR’in organize ettiği diyalog programında, mültecilerin, yabancıların, zorla göç edenlerin, gittikleri topraklarda hoş karşılanmaları ile ilgili hazırladıkları ‘Prensipler Dizisi’ dosyası tasarlanıp hazırlandığını, pek çok dillere çevrilen bu dosyanın İsviçre’deki Diyalog-Enstitüsü tarafından Türkçeye kazandırıldığını söyledi. Onların aşure programı gibi faaliyetleri için hem kendilerine hem Hizmet Hareketi’ne teşekkür etti… Rev. Dr. Peniel Rajkumar, “Biz birbirimize aitiz. Nuh’un gemisindeki salyangozla çita gibi. Çita, gemiye binmeden salyangozun binmesini nasıl beklediyse, o gemi salyangoz olmadan hareket etmediyse, biz de birbirimizi değerlerimizle kabullenip birbirimize ait olduğumuzu kabul edip birliktelik oluşturmalıyız… “Fondation Racines et Sources” isimli vakfın kurucusu ve yöneticisi Hahambaşı Marc-Raphael Guedj, “Bence dinler arası diyaloğun en temel gayelerinden birisi de her dindeki bilgelik kaynağının paylaşılması olması gerektiğini düşünüyorum. Ben şunu fark ettim, eğer biz derin bir ruhanilik sunabilirsek, insanlar, kalblerine giden yolları bize açabilirler. Zaten şahsen de ben bunun şahidiyim. Yani böyle ruhanî derinliği olan insanlar arasında enteresan bir kardeşlik var.” dedi. Kendisi Hz. Mevlânâ’yı seviyor ve tasaffuvî sohbetlerden çok hoşlanıyor… Gerçekten Hz. Adem Aleyhisselam’dan sonra İkinci Büyük Atamız Nuh Aleyhisselam’ın ve Tufan’ın bir hatırası olarak organize edilen aşure programı ayrı ayrı anlayış ve inanıştaki insanları bir barış havasında bir araya getirebiliyor. Zaten Kur’an-ı Kerim’in hedeflerinden biri de sulh-ı umumî değil mi? Kur’an-ı Kerim “Sulh, mutlaka hayırdır, en hayırlısıdır.” (Nisa Sûresi, 4/128) buyurmuyor mu? Bütün insanlığın isteyip arzuladığı da bu değil midir? Biz aynı geminin içinde bulunmuyor muyuz? Kavgalar, çatışmalar ve düşmanlıklar, gemiyi ve içindekileri tehlikelere atmaz mı?
↧