Dershaneleri kapatma teşebbüsü, hükümetin daha doğrusu Başbakan’ın imam-hatipler üzerine inşa ettiği eğitim politikasının mütemmim cüzü olabilir mi?Bir uçta dershanelerin, öbür uçta imam-hatiplerin yer aldığı bir kutuplaşma veya kamplaşmayı mı yaşıyoruz? Başbakan “Eğitimi, kalkıp da Cemaat’in derneklerine veya kurumlarına teslim edemeyiz.” deyip, sonra eklediği “Asıl bunun hesabını bize sorarlar.” sözü ile imam-hatip camiasını mı kastetmişti?Hafta sonu İstanbul’da, hükümet-devlet kanadının üst düzeyde katıldığı imam-hatipleri konu alan bir sempozyum yapıldı. Sempozyumun tanıtım metninde ve açış konuşmasında şu cümle yer alıyor: “Türkiye’de eğitim kademelerinin 4+4+4 olarak yeniden düzenlendiği süreçte imam-hatip liselerinin eğitim sistemimiz içindeki yeri güçlenmiştir.” Peki dershaneler kapatılınca imam-hatipler daha da güçlenmiş mi olacak? Cevap muhataralı, ancak bu soruya “evet” cevabı verenleri takip etmemiz lâzım.İmam-hatipler, eğitimde devlet tekeli şartına bağlı olarak geliştirilmiş bir kitlesel din eğitimi modeli. Bu model dünyada ve İslâm ülkeleri arasında sadece bize özgü. Yakın tarihte çok kritik bir misyon üstlendiler; dindarlığı bahane ederek halk üzerinde kurulan baskıya karşı en sağlam direnç hattını oluşturdular. Başbakan gibi, bugünün muhafazakâr siyasî kadroları ağırlıklı olarak imam-hatip kökenli. Bu okullar sıradan okullar olmadığı için, mezunlarına verdiği mensubiyet duygusu ve kimlik hatta kişilik katkısı azami düzeye çıkabiliyor. Nitekim hükümet bu okulların önünü açmak için özel bir çaba harcıyor. Yalnız harcadıkları çaba yetmiyor. Birbiriyle bağlantılı iki açmazları var: Birincisi bu okullarda eğitim kalitesi çok düşük, ikincisi talep yok. Mevcut şartlarda bu okulların diğerleriyle rekabet etme şansı da pek yok. Zira yoğun din eğitiminden azade olarak matematik-fizik gibi alanlara yoğunlaşanlar yarışta kendiliğinden daha avantajlı hale geliyor. Şayet dershaneler kapatılır ve eğitim okul duvarları arasına sıkıştırılırsa otomatik olarak imam-hatipler eşit rekabet şartlarına kavuşmuş olacaklar. Mesele bu kadar basit mi? Elbette değil; ama bu muhakeme dershanelerin kapatılması konusunda “imam-hatip camiası”nı ve bu camianın en önde gelen temsilcilerinden biri sıfatıyla Başbakan’ı ikna etmiş görünüyor.Gerçek durum farklı. Toplum dinî eğitim ihtiyacını, devletin bir lütuf olarak tanıdığı ve keyfi istediği zaman sınırladığı resmî din eğitimi dışında, doğal kanallardan karşılamayı başardı. Dershane modeli, sadece okulların beceremediği temel dersleri öğretmekle kalmadı; aynı zamanda din eğitimi fırsatları sundular. Özel okullar, kendi bünyelerinde resmî eğitim düzenine müracaat etmeden gençlerin iki dünyasını da parlak şekilde inşa etmeyi başarıyorlar. Türkiye’nin yeni kuşak elitleri artık imam-hatip mezunları değiller. İmam-hatipler hüzünlü, acılı, meşakkatli hatıralardan ibaretler. Artık sadece nostaljik duyguları tatmin edebilirler; Türkiye’nin gelecek beklentilerini değil. Türkiye’nin din eğitimi sorunu, özünde bir devlet tekeli sorunuydu. Eğer imanlı nesiller istiyorsanız, bunu devletin sevimsiz hale getirmek için elinden geleni esirgemediği devlet okullarında yapamazsınız. Bugün toplum, bu ihtiyacı karşılamanın ötesine geçip, başka ülkelerin nesillerinin sorumluluğunu üstlenecek durumda. Vatandaş yapınca en iyisini yapıyor. İmam-hatipleri koruyup gözetecek tedbirleri buyurun alın; ama diğerlerinin önünü kesmeyi bir ön şarta dönüştürürseniz, telafisi mümkün olmayan bir tahribata yol açarsınız.İmam-hatipleri hayırla ve saygıyla yâd ediyoruz; ama hepsi bu kadar. Bugün din eğitimini devletin buz gibi soğuk ellerine mahkûm edecek her teşebbüs gelecek nesillere yapılacak en büyük kötülüğe dönüşecektir.
↧