Çok partili demokrasi sistemiyle tanıştığımız günden beri, farklı görüşlerden pek çok liderin ülkemizin gelişmesine katkısı oldu.Hepsini minnettarlıkla anmak gerekir ama bunlar içinde Menderes ve Özal çok, çok önemli. İkisi de statükoya karşı, milletin özgürlük ve refahı için verdikleri mücadeleyle tarihe geçerken, sonraki kuşaklar için de rol modeli oldular. Yüz karası bir şekilde hayatı noktalanan rahmetli Menderes, tek parti rejiminin ardından Anadolu insanının ilk kez temel özgürlüklerle tanışmasını sağlayan liderdi. ‘Yeter söz milletindir’ ilkesiyle, millete tepeden bakan, “halk için halka rağmen” elitist yaklaşımıyla mücadele etmiş, onun sayesinde değerleri aşağılanan insanımız ilk kez itibar görmüştü.Türkiye’yi, kendi kendiyle kavga eden, halkın içindeki dinamizmin rejim tarafından dondurulduğu bir ülke olmaktan çıkaran ise rahmetli Özal’dı. Her türlü eksiğimize rağmen bugün Türkiye, petrol ve doğalgaz gibi zenginlikleri olmadığı halde dünyanın 17’nci, Avrupa’nın 6. ekonomisi haline gelmişse, onlarca özel televizyon ve yüzlerce radyoda her şey özgürce konuşuluyorsa, düne kadar itilip kakılan Anadolu insanı siyasetten bürokrasiye, medyadan ekonomiye her alanda etkin konumlara yükseldiyse, ihracatımız 30 yılda 3 milyardan 150 milyar dolara çıktıysa, pasaport sahibi olmanın ayrıcalık olduğu bir konumdan, bireyleri dünyanın 140 ülkesinde ekonomiden eğitim ve insanî yardıma her alanda aktif bir ülke haline geldiyse bunda Özal vizyonunun katkısı büyüktür.1980’lerin başında Özal, değişim hedefini şöyle ifade ediyordu: “Türkiye’nin hedefi, muasır medeniyet seviyesine yaklaşmaktır. Değişimin hedefi, benim kanaatime göre, bizden ilerideki sayıları 15 kadar olan ülkeler arasına katılmaktır.” Yöntemi ise şöyle özetliyordu: “Doğru, gerçekçi politikalar uygulandığı ve milletimizin teşebbüs gücü tam manası ile ortaya çıkartıldığı, zekâ, kabiliyet ve çalışkanlığı seferber edildiği takdirde bu hedefe varılması zor olmayacaktır.”Özal’a göre değişim, ferdin bizzat kendisinden başlayacaktı ve bunun yolunu açmak için şu üç temel özgürlük şarttı: Düşünce, teşebbüs, din ve vicdan hürriyeti. Ona göre devlet, birey ve sivil toplumun gelişmesine engel teşkil etmemeli ve ekonomideki faaliyetleri sınırlandırılmalıydı. Muhafazakâr kimliğine rağmen Özal, sadece dindarlar aleyhine kullanılan meşhur TCK 163. maddeyi kaldırmamış, sol aleyhine kullanılan 141 ve 142. maddeleri de kaldırmıştı. 12 Eylül’den beri aranan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin özgürlüğe kavuşması için devreye girdiği gibi, sürgündeki Cem Karaca’nın yurda dönmesine de yardımcı olmuştu.Darbe anayasasını ihlal ederek, özel radyo ve televizyonların önünü açtığı gibi, benim gibi liseyi Erzurum’da ortanın altı bir okulda okuyan Anadolu çocuklarının en iyi üniversitelere girmesi de onun reformlarıyla mümkün oldu. Boğaziçi Üniversitesi’ne, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendiren adımları sayesinde gelebilmiştim. Tüm Anadolu çocuklarının eşit şekilde yarışacağı merkezî üniversite sınavını kurumsallaştıran Özal’dı. Sınav olsa da imam hatip veya meslek lisesi mezunlarının okuyacağı alanlar sınırlıydı. Herkese eşit şans tanıyan da Özal’dı. Sınava eşit şekilde girilse de eğitim seviyeleri farklı olduğu için bunun giderilmesi lazımdı. Bu görevi de yine onun teşvikiyle açılan dershaneler üstlenecekti. Derslerde çok iyi olsak da Boğaziçi gibi bir okula yine girmek zordu. Çünkü dil barajı vardı. Bu engeli kaldıran da Özal’dı.Üniversiteye ilk girdiğimizde, sınıfta Ankara’nın ötesinden sadece birkaç kişiydik. Çoğunlukla elit ailelerin çocuklarına alışkın üniversite idaresinden bazılarının hakkımızda, “çorbaya ekmek banıp yiyenler” dediği kulağımıza geliyordu. Umursamadık. Sonra bizim gibi, çoklu engelleri aşıp gelenlerle üniversite renklendi, daha çoğulcu oldu. Kıyamet kopmadı, aksine çevre ile merkez arasında diyalog kapıları aralandı.10 yıldır Türkiye’yi taşıyan ve İslamcılık kimlik siyasetinden Menderes-Özal çizgisine evrilen AK Parti’nin de ülkemizde olduğu gibi dünyanın her yerine değerlerimizi taşıyan Hizmet Hareketi’nin de kadroları bu yoldan geliyor. Şimdi şaşırtıcı olan, üniversiteye giriş sistemiyle ilgili kafa karışıklığı ve dershaneler konusundaki yasakçı tutumuyla AK Parti yönetiminin, fırsat eşitliğini artıran ve kendi tabanını yükselten mekanizmalara cephe alması. Açıkçası bu yaklaşım, Özal’ın mirasına çok ters ve benim gibi Özal kuşağına mensup insanların asla kabul etmeyeceği kadar dayatmacı. Özal çizgisini izlediği sürece kendisi de çok önemli reformlara vesile olan Başbakan Erdoğan, inşallah bu yanlış yoldan vazgeçer.
↧