İlgi alanıma girse de uzmanlık farklı bir şey. Dolayısıyla konuyu işin uzmanlarına havale etmek en güzeli, en salimi.Hatta daha güzeli, bir Hıristiyan teoloğa bu soruyu sorma. Düşünün hakkımızdaki yarım yamalak bilgilerle İslamî değerler konusunda ahkâm kesen bazı oryantalistlere ne kadar kızıyoruz. İslam’ın Batı başta olmak üzere bütün dünyada yanlış anlaşılma ve algılanmasına neden oluyorsunuz diyoruz. Daha da ileri giderek, belki bazıları için bunu şuurluca yapıyorsunuz tespitinde bulunuyoruz ve haklıyız. Dikkat ederseniz tespit dedim; itham demedim. Çünkü elimizde nice deliller var İslam’a karşı önyargılarını ve düşmanlıklarını ispat edecek. Şimdi aynı şeyi onlar hakkında düşünme ve insaflı davranmak mecburiyetindeyiz. Bununla beraber detaylarına inmeden bir gazete makalesinde ve özellikle tarihî perspektiften söylenebilecek şeyler de yok değil. İhtimal, okuyucumuzun da benden beklentisi o istikamette. Onun için okuduğunuz yazıyı kaleme aldım.Okuyucumuz soruyor: ‘Neden Hıristiyanlarda akrabalar arası evlilik yasak?’ Önce soruyu düzelterek işe başlayalım; Hıristiyanlar yekpare bir bütün değil. Kendi içinde çeşitli mezheplere bölünmüş durumda. Belki şaşıracaksınız, şu an itibarıyla dünyada 41 bin Hıristiyan mezhebi olduğu söyleniyor. Bunlardan bazıları kendilerini mezhep olarak nitelendirmese de bölünmeyi, diğerlerinden farklılığı ifade adına sonucu değiştirmiyor. Hatta bu mezhepler arasında birbirlerini tekfire kadar uzanan bir ayrılık söz konusu. Onun için sorudaki genellemeci yaklaşım doğru değil.Bildiğim kadarıyla akrabalar arası evliliği yasaklayan mezhep ne Ortodoks, ne Protestanlar; aksine Katolikler. Bunun da teolojik yanından öte, tarihî yani ağır basıyor. Şöyle ki: Malum Katolik kilisesi asırlarca siyasî hükümranlığın merkezinde kalmış. Bir diğer tabirle kilise, devlet olmuş. Burada din yerine betahsis kilise tabirini kullanmayı tercih ediyorum; zira dinin, dinî öğretilerin, ilke ve prensiplerin hayata taşınması kilisedeki din adamları eliyle olmuştur.Kilisenin devlet olduğu bu süreçte, devlet olmanın, devleti yürütmenin tabiatı gereği olan şeylerin dinle çatıştığı noktalar da olmuş ve devleti yöneten kilise insanları söz konusu dini değerleri yorumlarken bazen devlet ağırlıklı tercihlerde bulunarak statükolarını korumuşlar, devlette sürekliliği sağlamaya çalışmışlardır. Bu bir. İkincisi, kilise din-devlet ayrımı denilerek izah edilen süreç sonrası kendi kabuğuna çekildiğinde ise varlığını devam ettirebilmek için halkın yardımlarına ihtiyaç duymuştur. Devlet –artık seküler devlet de diyebilirsiniz- belki de yılların acısını hafifletmek, yapılagelen yanlışlıklara bir son vermek için kilise ile kendi arasına kesin bir sınır çizdiği dönemde, kilise için halka gitmekten başka da çare kalmamıştır.İşte tam da bu süreçte soruda bahsedilen akrabalar arası evlilik ve benzeri yorumlar devreye girmiştir. Ve benzeri derken kastımız evlat edinmenin, dul kadınların yeniden evlenmesinin yasaklanması örnekleridir. Çünkü bunların her birinde kilise ciddi mal kaybına uğruyordu. Nasıl mı? Şöyle; akrabalar arası evlilikte büyük ekonomik güce sahip yapılar ortaya çıkıyor ve kiliseye rakip oluyorlardı. Dul kadınlar, kendilerine miras olarak kalan malları idare edemeyince kiliseye bağışlıyorlardı. Ama evlenirlerse veya evlat edinirlerse bu imkân ortadan kalkıyordu.Benzeri yaklaşımlar başka dinler için de geçerli mi? Tarihî perspektiften bakınca, yok demek mümkün değil. Fakat bunlar kabul edilebilir bir yorum mu yoksa dini değerleri tahrif boyutuna ulaşmış mı diyecek olursanız, her bir din ve her bir mesele için ayrı ayrı konuşmak lazım.
↧