Türk basınının bütün dikkatini Mısırlı yetkililerin Türkiye’nin büyükelçisini sınır dışı etme kararına odaklaması, bizim dikkatimizi Mısır’da çok daha kötü şeylerin olup bittiği gerçeğinden uzaklaştırmamalı.New York Times’ın geçen hafta formüle ettiği gibi, Mısır, Hüsnü Mübarek’inkiyle aynı türden bir diktatörlüğe doğru hızla yol alıyor, sadece bu kez Mübarek yok. Geçen haftaki olaylardan birkaç örnek bile, Kahire’nin nasıl bir yanlış yol tutturduğunu göstermeye yeter: 14 barışçı İslamcı kadın protestocu 11 yıl hapse çarptırıldı, yaşları 18’den küçük 7’si de ıslah evine gönderildi. Hem Müslüman Kardeşler’in hem de ordunun lafını sakınmayan muhalifi, önde gelen siyasi aktivist Alaa Abd el Fettah tutuklandı. Ordunun halihazırdaki savunma bakanı atama, sivilleri askerî mahkemelerde yargılama, kendi bütçesine hükmetme gibi konularda yetkisi ve geniş çaplı bağımsızlığı da yeni anayasayla resmen genişleyecek. Özetlersek: İslamcıların peşine düşülmesi, öldürülmesi ve tutuklanmasından sonra artık yeni rejimin laik ve liberal tenkitçileri ateş hattında.Mısır’ın ordunun kılavuzluğunda giderek daha baskıcı bir otokrasiye tam gaz gitmesi, Türk hükümetinin yeni rejimi namütenahi fırçalamakta haklı olduğu anlamına gelir mi? Daha önce bu sayfalarda yazmış olduğum gibi, Ankara temmuzda ordunun yönetime el koymasını darbe diye nitelemekte haklıydı. Sorun, bilhassa Başbakan Erdoğan’ın Mısır’ın yeni yöneticilerine sözlü saldırılarını devam ettirmesi ve ahlaki üstünlük üzerinden büyüklük taslamaya doyamamasıyla başladı. Eminim ki, Türk Dışişleri’ndeki diplomatlar, böylesi bir megafon diplomasisinin, hem açıksözlü olmak hem de tüm kalbinle nefret ettiğin yabancı hükümetlerle iletişim kanallarını açık tutmaya çalışmak denen gerçek sanatın yerini tutamayacağının baştan beri farkındaydı. Temelde, Beşşar Esed ile yapılan hata tekrarlandı: Evet, Türkiye Suriye diktatörünün kanlı zalimliğini kınamakta haklıydı ve iç muhalefeti desteklemek için sağlam gerekçeler vardı. Ama Şam ile tüm köprüleri yakmak ve cihatçı radikaller dahil her isyancı güce kolaylık sağlamak, Türkiye’nin yanıbaşındaki vekalet savaşında alabileceği en iyi pozisyon değildi.Adım adım Türkiye tecrit oldu ve bugünlerde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ülkeyi kendi kendini sıkıştırdığı köşeden çıkarmak için büyük uğraş veriyor. Lakin Türkiye’nin Mısır ve Suriye ile ilgili politikasının başarısızlığa uğramasının, başta pek görünür olmayan bir sebebi daha var, o da ABD’nin bölgedeki önceliklerine başka kimsenin gözünün yaşına bakmadan sıkı sıkıya sahip çıkması. Bu öncelikler İran ile anlaşma ve o kadar önemli olmasa da, İsrail-Filistin müzakereleri.Washington’ın Tahran ile uzun vadeli stratejik ortaklık istediği, bu uğurda İran’ın Esed’i desteklemeyi sürdürmesini ve dolayısıyla Suriye’ye Amerikan müdahalesi olmamasını kabul ettiğine dair alametler artıyor. Bunun ne anlamlara geldiği, geçen hafta bölgenin keskin gözlemcisi Michael Weiss tarafından şöyle sıralandı: Hala ılımlı ve Amerikan yardımı beklentisi içinde oldukları zaman bile Esed karşıtı isyancıları silahlandırmamak; Obama’nın yaklaşık 12 ufak çaplı kimyasal saldırıyla ilgili istihbarat açıklamayı reddedip Ruslarla Suriye’nin kimyasal silah stoklarına dair anlaşma ve aralık ayında Cenevre’de konferans toplanması için baskı yapması ki, bu, büyük ihtimalle Esed’i sürece dahil edecek.İsrail ile Filistinliler arasında olası anlaşmayı tehlikeye atmamak da Mısır’da seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi’nin ordu tarafından devrilmesini kabul etmek anlamına geliyordu, ne de olsa Mısır ordusunun İsrailli meslektaşlarıyla işbirliği ve Mısır devletinin çıkarları söz konusu olduğunda Filistinlileri ezmeye dayanan uzun bir sicili var. Artan eleştirilere rağmen, Obama yönetimi ne yapacağı kestirilemez ve tecrübesiz Müslüman Kardeşler’in devrilmesinden memnun. Kimse Washington’ın, en azından yakın gelecekte, Kahire’de halihazırdaki askeri ve sivil sisteme meydan okumasını beklemiyor.Amerika’nın başkalarını hiçe sayma gücü, ahlak temelli dış politikanın çekimine kapılmış Türk hükümeti açısından ağır bir ‘reel politik’ dersi oldu. Daha da kötüsü, 21’inci yüzyılda insani ilkelerin kendileri için de geçerli olacağını uman tüm Mısırlılar ve Suriyelilere umursamazca mesaj verildi: Size yok.
↧