Bazı gazetelerde dün tam sayfa ilanla bazı sivil toplum kuruluşları (STK) AK Parti hükümetinin fişleme gibi anti demokratik icraata imza atmadığına şahitlik ettiklerini belirtiyordu.Belli ki Taraf gazetesinde yayımlanan ‘2013 model fişleme skandalı’ haberleri iktidarı zor durumda bırakmış. Sosyal medyada dolaşan iddialara bakılırsa Ankara’dan talimatla böyle bir ilanda buluşmuş bahse konu STK’lar. ‘Fişleme olmamıştır’ meyanındaki ilanda fişlenen MÜSİAD’ın logosunu görünce şaşırdım elbette. Hak-İş, Memur-Sen gibi geniş yelpazede üyesi bulunan konfederasyonların teşkilatların rızasını ışık hızı ile aldıklarını kabul edelim. Öyle ya hiçbir STK’nın yönetim kurulu, üyelerinin reyi ve rızasını almadan tüzel kişiliği bağlayıcı taahhüt ve beyanda bulunamaz. Zorlama ya da gönüllü, neticede böyle bir konumlandırmaya ikna olmuş vakıf ve derneklerin tavrı kendilerini bağlar. Mevzu bu değil. Siyasî düşüncesi ne olursa olsun hükümetle belli konularda fikir birliği etmeyen holding, şirket, hatta vakıf ve derneklerin mütemadiyen vergi, SGK incelemelerine tabi tutulması ‘rutin’ sözü ile izah edilemez. Koç, Boydak ve İpek/Koza gruplarına dönük denetimler rutin olsa bile olağan şüpheli algısına sebebiyet veriliyorsa rutin bir konu üzerinde mükellef cezalandırılıyor demektir. TÜSİAD, Koç Holding’in iştiraklerinden Aygaz, Opet ve TÜPRAŞ’a baskın yapılmasının ardından, “Yürütülen denetim çalışmalarının kamuoyunda bir cezalandırma algısına sebebiyet vermesi, algının gerçek olması kadar vahim sonuçlar üretme potansiyeline sahiptir.” çıkışı yapmıştı. Gezi Parkı olaylarının ardından bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eleştiri oklarını yönelttiği gruba denetime gidilmesi, müfettişlerin TÜPRAŞ’a girdiği an, ‘TÜPRAŞ’a baskın’ haberinin son dakika olarak ajans bültenlerine düşmesi TÜSİAD’ın dikkat çektiği algıyı teyit etmişti. İncelemedeki zamanlama ve iletişim kazalarının katkısı ile algı, gerçekliğin önüne geçmişti. Oysa Vergi Usul Kanunu, denetimin her safhasında idare’nin hakları kadar mükellefin de haklarını teminat altına almıştır. 140/3. maddesine göre inceleme, işletmenin faaliyetlerini sekteye uğratmamalı. 142. maddede ise ihbar üzerine yapılan aramalarda ihbarda belirtilen hususlar tespit edilemediği takdirde muhbirin adının mükellefe verilebileceği belirtilir. Yine mükellef, vergi incelemesi sırasında veya sonrasında vergi mahremiyetine uyulmasını isteme hakkına sahiptir. ‘Dershaneler kapatılmasın’ diyen patronların şirketlerine vergi müfettişlerinin damlaması rutin dışına çıkmak değil de nedir? 5 bin civarında vergi müfettişi 200 bin şirket arasında ağırlıklı olarak hükümetle ihtilafa düşen şirketlerde mesaiye kalıyor. Bu, siyasî telkini ele vermez mi? Hükümete yakınlığı ile bilinen Sabah’ın internet sitesinde yazan bir isim, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir. Tekdir ile uslanmayanın hakkı vergi denetimidir...” tweet’i atıyorsa ‘bir yerlerde hata yapılıyor’ demek lazım. Rapor tanzim edilmeden ‘şu kadar ceza kesilmiş’ şayiası dolaşıma sürülerek firmaların itibarıyla oynanıyorsa böyle bir uygulama kabul edilemez. Herkesten evvel Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı mükellefe karşı adil ve tarafsız olmalı. Çünkü kanun bu yükümlülüğü idareye yüklemiştir. Devlet gücünü kullanan iktidarların ülke ekonomisinde yol açtığı tahribatı unutanlara 28 Şubat döneminde ‘yeşil sermaye’ diye fişlenen grupların üzerine salınan müfettiş ordularını hatırlatırım. İş dünyasında belli grupların iştiraklerine dönük vergi incelemelerinin etrafında kopan fırtınayı ele almak niyetiyle klavyenin başına geçtiğimde aynı ilanda geçen şu cümle dikkatimi çekmişti: “Türkiye’nin her meselesi kendi mecrasında tartışılmalı, gayrimeşru zeminlere çekilmemelidir.” Elhak öyle. Vergi incelemeleri mecraında kalmalı farklı maksatlarla iş dünyasına gözdağı verilmemeli. Denetim rutin, idare adil olmalı.
↧