Saatin alarmını durdurmayı başaramadığım bir gecede yazıyorum bu yazıyı. Böyle olsun istememiştim komşularım, parmak uçlarıma basarak geçecektim bilgisayarımın başına.Naif bir melodinin rüyalarıma son vermesine ikna etmişken ruhumu, cep telefonum anlaşmayı bozmuş, ses kılığına soktuğu bir diken demetini onlarca kez çarpmıştı yüzüme. Neyse ki bir dokunuşla kurtulabilirdim bu işkenceden, sadece karanlıkta yolunu kaybetmişti parmağım. Fakat “dur” düğmesi çalışmadığı gibi alternatif frenler de tutmuyordu. Dahası susmadığı gibi çığlık atmaya başlamıştı telefonum. Kavgada bile bağırılmazdı bu kadar; şarjının bittiği zamanları saymazsak aramızda bir husumetin olmadığını bilmenizi isterim. El üstünde -el altında da denilebilir- tutmuştum onu hep, hiç ayırmamıştım yanımdan. Parmaklarım yangını söndürmek için tuşlarda çılgınlar gibi koştururken ev halkından, sustursanıza şunu, kimin telefonu bu, isyanı yükseliyordu. İşte aziz komşularım, göz kapaklarınızı dehşetle aralayıp dişlerinizi sıktığınız anlara denk geliyor bu devinim. Yere fırlatmak sorunu çözmezdi, biliyorsunuz cep telefonları yere düşmekle bozulmuyor artık. Üstüne yastık kapatarak da bu sesten kurtulmak mümkün değildi. Hem boğuk ve derinden gelen sesler dengesini bozuyor insanın. Sonunda can havliyle taktım tırnaklarımı ve söktüm kabını. Köşeye sıkıştırılmış bir kedi gibi yaptım bunu, sıçrayıp pilini yuvasından çıkardım. Sustu, evet sustu. Duyduk duymadık demeyin, cep telefonum sustu. Siz yine de duymadık, deyin aziz komşularım. Bunca yılın hatırı var. Yıllardır yazılarımı çıt çıkarmadan yazdım. Kedi deyince aklıma geldi, aslında bir kedi hastalığı olan “rutin ses” nöbetini yazacaktım ben. College London Üniversitesi’ndeki bilim insanları keşfetmişti tekrarlanan günlük seslerin kedileri raydan çıkardığını. Cips ambalajlarını açarken kedinizi sara nöbetine sokacağınız aklınıza gelir mi? Hayır, ilk pakette olmuyor bu, hışırtının tekrarlanması gerek. Her açılan pakette huzursuzluğu artıyor kedinin. Sonunda tüyleri ayağa kalkıyor. Gazete yapraklarını çevirirken de olabiliyor bu, saat alarmıyla da. En hafif vakalarda aniden zıplayıp durmaya başlıyor kediler, ya da donup kalıyorlar oldukları yerde. Ağır vakalarda ağızlarından köpükler geliyor. Bilim insanları, Tom ve Jerry sendromu adını koyarken rutin ses nöbetine şöyle bir hayal kurmamışlardır: Rutin sese peri değneğini dokunduruyor ve onu bir fareye çeviriyor. İşte o anda tırnakları yuvalarından çıkıyor kedinin ve bıyıklarını titreterek düşüyor peşine. Kâh gıcırtı olup kapının arkasına saklanıyor, kah terlik olup çatırdatıyor parkeleri, kâh su damlası olup pıt pıt düşüyor musluktan fare. Ne zaman yakalayacak olsa, ne zaman patilerinin altında hissetse onu, bir fırıldak çeviriyor Jerry ve kurtuluyor Tom’un pençelerinden. Su sesi bile rutin damlalardan çıktığında uykusunu kaçırıyor insanın. Yeter ki alışmasın. Dino Buzzati’nin Tatar Çölü romanını hatırlayın bir. Giovanni Drogo’nun Bastiani Kalesi’nde geçirdiği ilk geceyi. Durmadan damlayan bir sarnıç yüzünden uyuyamasa da Drogo, birkaç gece sonra o sese alışıp duymaz hale geliyor su tıpırtılarını. Ta ki yıllar sonra o kalede geçirdiği son geceye kadar. Ancak ayrılmaya karar verdiğinde duymaya başlıyor yeniden o sesi. Hapsolduğumuz gürültü kalesinden kaçmaktan başka çare yok. Alışılan gürültü içten içe çürütüyor. Arabanın ön koltuğuna oturduğumda daha kemere uzanmaya fırsat kalmadan oklarını yağdırmaya başlayan o vahşiye alışamadım ben. Emniyet kemeriyle alıp veremediğim bir şey yok. Fakat bir dakika olsun izin verebilirdi, bu işlemi gerçekleştirebilmek için en azından bir dakikaya ihtiyacım vardı. Hayır, zır zır ötüyor. Elim ayağım birbirine karışıyor. Kapıyı açıp şoförün yanına oturduğum andan beri zır zır ötüyor. Emniyet kemerinin yuvasını bulamıyorum bir türlü. Yerimde donabilir, sıçrayabilir ya da sara nöbeti geçirebilirim. Uluslararası Kedi Bakım Vakfı (ICC), sahiplerinin şikâyetlerini dikkate alarak üniversiteye taşımış dengesi bozulan kedilerin ızdırabını. Peki, benim durumum ne olacak? Emniyet kemerlerini şikâyet edecek bir merci bulmalıyım ben de. Emniyet’e mi müracaat edeyim? Yapmayın. Trafik polisine emniyet kemerini mi ihbar edeceğim şimdi? Memur bey, bu kemer çok canımı sıkıyor. Cep telefonumun pilini tekrar yerine koymaktan korkuyorum. Ya tekrar aynı melodiyi çalmaya başlarsa. İlk duyduğunda ruhunu okşayan bir ses, sürekli tekrarlandığında nasıl da azaba dönüşüyor.
↧