Dün, Zaman Cumartesi’de Reşat Nuri Güntekin’i anmaya çalıştım. Bu, duyarlıklar kuyumcusu romancıyı sık sık anmak istiyorum. Yalnızca, ilk ustalarımdan biri olması sebebiyle değil; geçmişlerden günümüze seslenişiyle, Reşat Nuri daima gönlümü çeliyor.Romancı, hikâyeci Reşat Nuri’nin yanı sıra bir de tiyatro yazarı, tiyatro tutkunu Reşat Nuri var. Deneme yazarı Reşat Nuri var. Hatta, ‘çevirmen’ Reşat Nuri var… İyi bir oyun yazarı mı, yazdığı oyunlar günümüze kalmış mı, günümüzün tiyatro anlayışıyla bu eserler bağ kurabilir mi, elbette incelenmeye değer. Unutmamak gerekiyor ki, oyun yazarı Reşat Nuri 1920’lerden, 1930’lardan, nihayet 1950’lerden sesleniyor. Yıllar önceydi, onun, Eski Hastalık adlı romanından yine kendisinin uyarladığı Eski Şarkı oyununu değerli Gencay Gürün’e salık vermiştim. Gencay Hanım o yıllarda İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Genel Sanat Yönetmeni’ydi ve Şehir Tiyatroları’na yepyeni bir sayfa açmıştı. Gencay Hanım’a söyledikten sonra Eski Şarkı’yı yeniden okudum. Hayli uzatılmış bir oyun, upuzun konuşmalar, aksiyondan yoksun sahneler; geride, arka planda Eski Hastalık’ın incelikleri… Oysa, Reşat Nuri bir söyleşisinde, Eski Hastalık’ı handiyse eksik bulduğu için bu romandan Eski Şarkı oyununa yol aldığını dile getirir. Bir bakıma, Eski Şarkı’nın Eski Hastalık’tan daha ötede bir çalışma olduğunu söyler. Belki; o günün tiyatro atmosferi göz önünde tutulursa. Bugün için Eski Şarkı ancak –ruhuna ilişmeden– yeni bir yazımla sahnelenebilir. Balıkesir Muhasebecisi de öyle. Yine roman uyarlaması Yaprak Dökümü de. Gerçi bu iki oyun Eski Şarkı ölçüsünde uzatılmış değil. Bir de Tanrıdağı Ziyafeti var. Necatigil Tanrıdağı Ziyafeti’nin 1955 verimi olduğunu saptıyor. Bugün handiyse altmış yaşına varmış bir oyun. Fakat Tanrıdağı Ziyafeti yepyeni! Siyaset dünyamızın göz kamaştırıcı bir ironisi bu oyun. Reşat Nuri’nin içten iyimserliği son anda yine karşımıza çıkıyor ama, Tanrıdağı Ziyafeti boyun eğdirici siyasî düzenler için çok şey söylüyor, inanılmaz kertede trajikomik görünümler yansıtıyor. Fakat galiba kimsenin ilgisini çekmiyor. Reşat Nuri 1910’lardan başlayarak tiyatro sanatına emek vermiş. Oyunlar, uyarlamalar, eleştiriler, geleceğe açılan öneriler; gerçekten büyük emek. Tiyatro sanatı üzerine yazıları vaktiyle derlenmişti. Bakanlık yayını bu kitap yazık ki bir daha yayımlanmadı. Oysa bu yazılar çağdaş tiyatromuzun doğuş sancıları üzerine bir belgeler toplamıdır. Zamandizinsel sıralamayla okunsa, tiyatro tarihimizin özeti bire bir tanıklıkla karşımıza çıkar. Reşat Nuri Güntekin, Albert Camus’nün Yabancı’sını dilimize çevirmiş. Bu çeviri 1953 yılında Varlık Yayınevi’nin ‘cep kitapları’ arasında yayımlanmış. Sonra –nedense– bu çeviri yeniden yayımlanmıyor. Varlık başka bir çeviriyle Yabancı’nın yeni basımlarını sürdürüyor. Reşat Nuri’nin çevirisi bugüne dek bir daha okurla buluşamıyor, bir anlamda yitip gidiyor. Önceleri, Çalıkuşu romancısı Yabancı’yı niye çevirdi diye düşünmüştüm. Camus’yle Reşat Nuri arasında nasıl bir duyuş-düşünüş bağı kurulabilir? Hele Yabancı’yla? Sonra Yabancı’nın iradesiz adamıyla Reşat Nuri’nin bazı roman kişileri arasında yakın akrabalıklar olduğunu sezinledim. Ateş Gecesi’nin, Gökyüzü’nün anlatıcıları Yabancı’nın anlatıcısıyla yakın akraba. Dönem, toplumsal coğrafya, yaklaşım çok farklı ama, hayatta savrulup gidiş hemen hemen aynı. Sürüp giden ününe rağmen değerini bilmediğimiz, gerçek çabasıyla yaşatamadığımız Reşat Nuri’yi kim bilir ne zaman ‘kazanacağız’?
↧