Son zamanlarda ‘Gidişat nereye?’ sorusunu birçok kez sorduğumu hatırlıyorum. Her birinin iyi kötü cevabı vardı. Bugün bu keskin soru herkesin dilinde. Ve cevabı da öncekiler gibi kolay değil.Neresinden bakarsanız bakın, tablo çok ağır. Her türlü ortama şerbetli ülkeyiz. Ama bu kadar yüksek tansiyon fazla. Sular dalgalı, hava fırtınalı ve puslu.Son birkaç gün içinde yaşananlara bir bakın. 5 gün önce Türkiye, İstanbul’dan gelen şok haberle uyandı. İçinde siyasetçi, işadamları ve bürokratların yer aldığı operasyon, gündemi altüst etti. Haksız değil. Boyutları çok büyük çünkü. Medyaya sızan dokümanlar, derinliği konusunda az çok fikir veriyor. İddialar ağır: Rüşvet, karapara aklama ve yolsuzluk. Görüntüde ise çelik para kasaları ve içinde paraların saklandığı ayakkabı kutuları var. İddia ve görüntüler komplo teorilerine, siyasi senaryolara karışıyor. Yolsuzluk toplumun hassas, AK Parti’nin ‘iktidarını’ borçlu olduğu bir konu. Millet 2002’de diğer partileri yolsuzluğa bulaştıkları ve çürüdükleri için tasfiye etti. Yeni ve farklı siyasi çizgi olarak AK Parti’ye büyük avans verdi. Genel ve yerel ayrımı yapmaksızın bütün seçimleri kazandı. En son da iki kişiden birinin oyunu almayı başardı. Boyutu ne olursa olsun yolsuzluk konusu siyaset için neticesi olan bir suçlama. Türk siyasetinde yolsuzluktan dolayı ağır darbe almış kişi ve parti örnekleri saymakla bitmez. Haber duyulur duyulmaz doğuracağı yankıları kestirmek zor değildi. Nitekim öyle de oldu. Yolsuzluk konularına sokaktaki insan da ilgili. Dikkatler İstanbul Adliyesi’ne çevrildi. Gözaltına alınan isimlerin 50’yi aştığı çok geçmeden anlaşıldı. Savcılık sorgusunun ardından aralarında hatırlı çocukların da bulunduğu bazıları tutuklandı. Olayın üzerinden yalnızca 5 gün geçti. Ancak dosya öylesine ağır ki herkesi yordu. Hükümetin tavrı merak konusuydu. Başbakan Erdoğan, sıcağı sıcağına ‘Adli süreç...’ dedi fazla yorum yapmadı. Sonra üzerine alındı. ‘Hedef hükümet’ dedi ve dış mihrak ve uluslararası senaryolarla izah etti. Olayın soğumasını beklemeden öfke dozu yüksek çok sert tepki gösterdi.İlk olarak amirlerine haber vermeyen polis şeflerini görevden aldı, devamı da geldi. İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın merkeze çekildi. Sonra iş mecraından çıktı. Emniyette büyük bir operasyona dönüştü. İstanbul’dan Ankara’ya, Ankara’dan diğer şehirlere yayıldı. ‘Kaç kişi yerinden oldu?’ sorusuna rakamla cevap vermek zor. Sadece Emniyet mi? Değil. Operasyon neredeyse her alana sıçradı. Ve nerede duracağı da belli değil. Devlet kademelerindeki operasyonu ‘cadı avına’ benzetenlerin sayısı hiç de az değil. Birkaç günlük bilançonun ağır olduğu muhakkak. Aslında bir ülkenin bunu taşıması zor. Rakamdan öte bir durum söz konusu çünkü.Türkiye’nin kader yılı 2014’e sayılı günler kala yürekler sızladı, vicdanlar kanadı, gönüller yıkıldı. Havaya bakılırsa bu herkesi yaralayıcı süreç devam edecek. Sonuçlarını olmasa da kısa vadede yaşanacakları az çok tahmin etmek mümkün. Perşembenin gelişi çarşambadan belli. Muhtemel ki tablo daha da ağırlaşacak. Başta sorduğum ‘Gidişat nereye?’ sorusuna sağlıklı cevabım yok benim. Dalgalı sularda yalpalayan bir gemi veya güçlü bir türbülansta titreyen uçak gibiyiz. Nasıl çıkacağız buradan? Sahil-i selamete nasıl ulaşacağız? Herkesin dilinde Yunus Peygamber’in duası. Türkiye adına endişelenmemek mümkün mü? Değil elbette. Sebeplere yani içinde nefes alıp verdiğimiz Ankara’nın kasvetli havasına bakarak söylüyorum bunu. Ama ‘Kaderin üzerinde bir Kader var’. Onun için keder yok. 2013 zor bir yıldı. 2014 çok daha çetin geçecek. Her açıdan...
↧