Aslında buna benzer her konuda aynı durumlar yaşanıyor: Futbol üzerinde çok fazla konuşuluyor ama bunların pek azı derde deva olabilme özelliği taşıyor. Çoğu zaman hiçbir yorumu gerektirmeyecek kadar açık bir durumla ilgili olarak bile kıyametler kopabiliyor. En eğlencelisi de ‘kendiliğinden bilirkişi’ durumundaki insanlar asla görüş birliğine varamıyor. Olay ortada, kural açık ama yorumlar karışık.Kuşkusuz ki bir yığın ‘konuşmuş olmak için konuşan’ insanlar var ve bu bizim memlekette pek yadırganmıyor. Elbette ki çok farklı bir kavram olan ‘sohbet’i bununla karıştırmamalıyız.Uygar ülkelerde bu tür konular medyada gerçekten bilen kişiler tarafından ele alınıyor ve kamuoyu aydınlatılıyor. Gerekli kararları alıp uygulamak da kolaylaşıyor. Bizdeyse galiba geleneklere uygun olarak Hacivat-Karagöz oyununun berbat bir versiyonu sahneleniyor. Bu da işleri büsbütün içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hakem düdüğü ne zaman çaldı?Son olarak Kasımpaşa-Beşiktaş maçında yaşanan durumlar yoğun bir tartışma gündemi oluşturdu. Gerçekten de bugüne kadar futbol sahalarında ender değil hiç görmediğimiz bir durum yaşandı. Hakem Barış Şimşek’in doğru davranamadığı ve verdiği kararla işleri karıştırdığı yolunda görüş birliği vardı ama neyi yanlış yaptığı konusunda rivayetler muhtelifti.İşin en can alıcı noktası şu: Hakem, düdüğü ne zaman çalmıştı? Kasımpaşa’nın Hollandalı futbolcusu ve olayın kahramanı Donk, elindeki topu, Almeida’nın rakip cezaalanı içinde gol vuruşu imkanı aradığı sırada, hangi aşamada fırlatmış ve oynanan topu oynanamaz hale getirmişti? Bu iki durum arasındaki ilişki aydınlatıldığında sorun kalmayacaktı.İddia, hakemin düdüğü geç çaldığı. Yani Donk’un yaklaşık 15 saniye elinde tuttuğu topla ilgili olarak hareketsiz kaldıktan sonra iş işten geçmişti. Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman bununla ilgili belgesel bir kanıta sahip oldukları kanısındaydı. Bunu basına sundu ama işin tekniğini bilenler pek inandırıcı bulmadı. Hakemin düdük sesini öteki seslerden ayırıp da vermek pek akla uygun değildi.Neyse asıl üzerinde durmak istediğimiz, bilirkişi durumundaki insanların ortaya koydukları değişik değerlendirmeler. Donk’a gösterilen sarı kartı doğru bulanlar var. Onlar, maçın yeniden başlatılmasının hakem atışıyla değil ihlalin olduğu bölgeden yapılacak çiftvuruş (endirekt serbest vuruş zırvasının Türkçe karşılığı bu) ile oyunun başlaması gerektiği kanısında.Bu tartışmaların tümünü izleyebilmek elbette ki olanaksız. Ancak mümkün olabilecek en geniş biçimde bunları izleyen herhangi bir vatandaşın birşeyler öğrenebilmesi de imkansız. Onu bir yana bırakın, ‘demek ki kurallar böyleymiş’ denilebilecek birşeyler öğrenebilmesi sözkonusu olabilir mi?Kuralları biliyor muyuz?Donk’un hareketinin penaltı olduğunu ve kendisine de kırmızı kart gösterilmesi gerektiğini savunanların gerekçeleri çok daha güçlü. Yazılı basında Attila Gökçe ağabeyimiz ve NTV Spor’da Güntekin Onay bu görüşü ortaya koydu. Dayanak da futbol oyun kurallarının 12. maddesinde belirtilen ihlallerdi. Gelgelelim, böylesi bazılarını tatmin etmiyor. İlle de konu üzerinde bitmez-tükenmez tartışmalar açılıyor. Bir tür mal bulmuş mağribi durumu sözkonusu... Ona da karşı çıkmayabiliriz. Ancak konuşulanlar dayanaksız birtakım iddialar ve kanıtlanması imkansız varsayımlar. Zaman zaman tüyler ürpertici saçmalıklar da gündeme gelebiliyor. Çünkü ancak bu şekilde ilgi çekebildiklerini düşünenler hiç de az değil.Temel sıkıntı, ortada bilgi ve fikir gibi değerlere çok az rastlanması. Neyin kural hatası hangisinin hakem yanlışı olduğu konusunda kafalar epeyce karışık. Genellikle de kural hatasının çok daha vahim bir durum olarak görülmesinden kaynaklanan bir algı farklılığı sözkonusu. Oysa gerçek öyle değil. Şöyle anlatayım: Bir hakemin ister aynı takım lehine isterse her iki takımla ilgili olarak hakem o maç 5 adet kesin penaltıyı vermese ya da tam tersine hepsi tartışılabilir olsa bile aynı sayıda penaltı verse bu elbette ki akılalmaz bir durumdur; korkunç bir yanlıştır ancak kural değil hakem hatasıdır. Öyle görmüş ya da böyle değerlendirmiştir. Takdir hakkı onundur.Buna karşılık bir sakatlık anında hakem düdük çaldığında, top oyunda olduğu halde yeniden başlarken dalgınlıkla taç atışı yapılması gibi konuşmaya değmeyecek kadar basit bir durum, kural hatasıdır. Çünkü kural, böyle bir durumda oyunun yeniden başlamasının hakem atışıyla olması gerektiğini bildirir. TFF ve MHK yöneticileri konumlarının gereği olarak buna benzer durumların tümünü hakem hatası olarak görme eğilimindedir. Çünkü kural hatası her bakımdan çok daha baş ağrıtıcı bir konudur. Oysa hakem hatası dediğinizde akan sular durur. Ne yapalım, insan bu, hata yapar. Hak, adalet gibi kavramlar da zaten pek kimsenin umurunda değildir.Her kural hatasında da maçın tekrarının gerekip gerekmeyeceği ayrı bir konudur. Örneğimizdeki gibi durumlarda tekrar isteğinin komik olacağı da ortadadır. Yani bu konular hiç de karmaşık filan değildir. Gerçekten bilen insanların konuşması halinde herşey kısa sürede aydınlanır. Peki niye böyle olmuyor? Çok basit: Bunlardan beslenen bir yığın adam aç kalır!Bu insanlar ilgili kural ve yönetmelikleri tam olarak bildiklerinden değil başka nedenlerle oralarda konuşma ve yazma imkanı bulabiliyor. Onların bulandırdıkları sularda da başka bir yığın insan balık avlamaya çalışıyor ve bu devran böyle sürüp gidiyor. İzleyici durumundaki insanlar da gerekli tepkiyi göstermeyip bu saçmalıklara ortak oluyor. Sonra da yıllardır yaşadığımız durum ortaya çıkıyor.Sahaya atlayan kişi ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili durum çok daha vahim ama onu da gelecek hafta konuşmaya çalışalım. Neredeyse her gün değişen gündem buna izin verirse tabii...
↧