‘İkinci Yeni’ şiirinin belirli bir model üzerinden okuma bağlamında iki farklı yaklaşım sözkonusu: İlki, ‘İkinci Yeni’yi görsel [visual] model; ikincisi işitsel [acoustic] model. Görsel model, Muzaffer Erdost’un, işitsel model ise Hüseyin Cöntürk’ün.Muzaffer Erdost, 23 Aralık 1956 tarihli ‘Pazar Postası’ gazetesine yazdığı ‘Bir şey Söylemeyen Şiir’ başlıklı yazısında, ‘İkinci Yeni’ şiirinin ‘görsel model üzerinden okunması’ olarak nitelendirdiğim yaklaşımını açıklarken, masasının camının altına konulmuş olan bazı fotoğrafları örnek veriyor: ‘Fotoğraflardan biri çini desenlerini, hemen altındaki bir kilim, öbürü Erzurum işi çorap nakışlarını gösteriyor. Bu desenlerin, bu nakışların da söylediği hiçbir şey yok. Geometrik biçimlerin kurdukları bu bileşkeler hiçbir şey söylemiyorlar; [ama bunların] bir dörüt yapıtı [sanat eseri] olmadığını hiçbir zaman söylemedik. Yeni şiir de [‘İkinci Yeni’ kastediliyor H.Y.] doğrudan doğruya kelimeler arasındaki olanakları deneyerek, yeni bileşkelere, yeni güzelliklere varıyor.’ Görüldüğü gibi, Erdost çini ve nakış motiflerinin oluşturduğu geometrik biçimlerle, ‘İkinci Yeni’ şiirinin kelimeler arasında kurduğu ilişkilerin oluşturduğu yapılar arasında bir paralellik öngörüyor; -‘İkinci Yeni’nin anlaşılabilmesi için, çini ve nakışların inşa ettiği geometrik biçimlerin görsel bir model olabileceğini öne sürüyor. Hüseyin Cöntürk ise, 1960 yılında a dergisi yayınları arasında çıkan ‘Çağının Şairi’ adlı kitabındaki ‘Yeni Şiir ve Yeni Müzik’ başlıklı yazısında, ‘İkinci Yeni’ şiirinin ‘işitsel model üzerinden okunması’ olarak nitelediğim yaklaşımını, Erdost gibi, şiirde anlam sorunsalı üzerinden okuyarak şöyle diyor: ‘Anlamı arka-görüntüye [background] atan bugünkü yeni şiir, daha çok neye benziyor?’ Cöntürk’e göre, ‘İkinci Yeni’ şiirinin ne söylemek istediği ancak ‘atonal müzik’le veya ‘somut müzik’le, yani ‘işitsel bir model’ üzerinden okunduğunda anlaşılabilecektir… Somut müziğe girmeden Cöntürk’ün atonal müzik konusunda söylediklerine bakalım. Cöntürk’e göre, atonal müzik, etkisel bakımdan şöyle tanımlanabilir: “Alışmadığımız bir müzik: Alıştığımız müzikte bir şartlanma, şartlaşma vardır: Bu biraz da tabiatımızın icabıdır. Bir parçayı dinlemeye başlayınca ilk notalar bizi şartlar, bizi öyle bir havaya alıştırır, öyle bir yola sokar ki parçanın arkasını ancak o yolun içinde bulursak beğeniriz. Beğenme bir soy sürekli alışma, alışılanı bulma demektir. Atonal müzikte ise, beklenmedik şekilde hava değiştirme, birden askıda kalma, bir yola alışmadan başka bir yola atlama vardır. İçinde ‘alışma’ ya da ‘beklediğini bulma’ olmayan böyle bir müzik karşısında duyulan duygu ise, çokluk onun ‘anlamsız’ olduğudur. İşte bazı yeni şiirler karşısındaki duygusal durumumuz da böyledir.” İndirgemeci bir tavırla yaklaşılmadığında, bana göre elbet,‘ İkinci Yeni’ şiirlerinden bazılarında Erdost’un ‘görsel modeli’nin, bazılarında ise, Cöntürk’ün ‘işitsel modeli’nin referans olarak alınması sözkonusudur. Bu yazımda ‘görsel model’in değil, ‘işitsel model’in özellikle Cemal Süreya şiiri için geçerli olduğunu söyleyeceğim. Cöntürk’ün atonal müzik konusunda ‘beklenmedik şekilde hava değiştirme’ olarak belirlediği duruma Süreya’nın ‘Gül’ şiirini örnek gösterebiliriz: Şiir, gerçekten bizi lirik ve sentimantal bir ‘hava’ya ‘alıştırmış’ken, son dize ile birlikte, alıştığımız bu lirik hava’nın birdenbire değiştirildiğine tanık oluruz: ‘Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene’: Bu dize, şiirin başındanberi bizi etkileyen lirizme, tam bir karşıt iklim, bir anti-climax oluşturur. Bir başka örnek olarak da, Süreya’nın Marilyn Monroe için yazdığı şiirde, bence Türk şiirinin en alımlı sevda sözlerinden biri olan‘Ve ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi’dizesinin hemen arkasından gelen,‘Eğer cennette ise mutlaka Nietzsche’nin metresi olmalıdır’dizesinin, ilk dizenin lirizmini yerle bir eden bir alaysama ile şiirin ‘hava’sını değiştirmesi gösterilebilir.
↧