3. çeyrekte %0,1 büyüyebilen Euro Bölgesi belki resesyondan çıktı ama yeniden girmeyeceği belli değil.Girmese bile yakında kriz öncesindeki %3 civarı büyüme hızına ulaşabilecek gibi de gözükmüyor. Çünkü Euro para birimi kullanan 17 ülkenin ekonomisinden oluşan bu bölgenin en önemli finansman kaynağı olan ve krizde büyük bir darbe alan bankacılık sistemi hâlâ eskisi gibi çalışamıyor. Bilançoların yeteri kadar temizlendiğine inanılmadığı (ve gerçek de bu olduğu için) finansman bulmakta zorlanıyorlar. Bunu ikame etmeye çalışan Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB’den) aldıkları kaynakları da reel sektöre aktaramıyorlar. Çünkü ekonominin büyüyebileceğine ve kredi verdikleri şirketlerin sorunsuz geri ödeyebileceklerine güvenmiyorlar. Ayrıca sermaye açıkları düşük çıksın diye gelecek yıl ECB’nin yapacağı stres testine bilançolarındaki riskli varlıkları azaltarak girmek istiyorlar. Sonuçta bölgede bankaların reel sektöre verdikleri krediler azalmaya devam ediyor (Grafik 1). Ekonomisi hâlâ yıllık bazda daralmakta olan İspanya’da kredilerdeki düşüş yıllık %10. Ana finansman mekanizması bankacılık olduğu halde bankaların kredi veremediği bir ekonominin büyümesi de mümkün değil (Grafik 2).GRAFİĞİN BÜYÜK HALİ İÇİN TIKLAYINIZ>> Otoriteleri, bankalara olan güveni artıramadıkça bölge ekonomisini istikrarlı bir büyüme ortamına sokamayacaklarının farkındalar. Üstelik bankalar üzerindeki bulutlar dağılmadıkça onları kurtarmak zorunda kalacaklar diye devletlere olan güven de azalıyor. Bugün bankalarının sorunlu olduğu düşünülen İtalya, İspanya, Slovenya gibi ülkelerde devlet çok daha yüksek maliyetlerle borçlanabiliyor. Ayrıca, Euro Bölgesi otoritelerinin önünde bankalarını radikal kararlarla hızla yeniden yapılandırıp çarkların yeniden dönebilmesini beceren ABD örneği var. ABD’nin en büyük avantajı bankalarını tek elden denetliyor ve bu bağlamda çabuk kararlar alıp çekinmeden uygulayabiliyor olmasıydı. Euro Bölgesi’nin de şimdi bel bağladığı çözüm bu. Bir “bankacılık birliği” oluşturarak tek elden yönetilmesini sağlamaya çalışıyor.Bankacılık Birliği nedir?Temelde iki aşaması var. Birincisi, “Tek Denetim Mekanizması”. Yani bölgedeki toplam bankacılık sisteminin %85’ini oluşturan 128 büyük bankanın kendi ülkelerindeki regülatörler yerine tek bir Euro Bölgesi kurumu tarafından denetlenmesi. Bu görev artık ECB’nin oldu. ECB bu göreve başlayabilmek için önce bilançoların analizini yapmak ve durumu “açık ve doğru şekilde” görmek istiyor. Sonra da bu bilançolara bir stres testi uygulayarak krizlere dayanıklı olmaları için ne kadar daha sermayeye ihtiyaçları olduğunu tespit edecek. Bunu yaparken ortak denetim kuralları belirleyecek ki ülkelerarası farklılıklar olmasın (her ülkede otoritelerin uygulamalarında farklılıklar olabiliyordu). Analiz 2014 yılında tamamlanacak. Yatırımcılardan veya mevcut sahiplerinden ek sermayeyi bulabilecek olan bankalar yola devam edecekler. Bulmayanlara ne olacağını ise Bankacılık Birliği’nin ikinci aşaması belirleyecek. ECB sorunlu bankayı ortaya çıkardığında “Tek Çözüm Mekanizması” adı altında yetkili bir kuruldan (Çözüm Kurulu’ndan) bankaya yönelik aksiyon almasını isteyecek. Banka kurtarılmaya değer bulunursa ortak bir fonun kaynakları kullanılarak kurtarma operasyonu gerçekleştirilecek. Böylece Avrupa’da bankalar kendi ülkelerinin değil Avrupa’nın sorunu haline gelecek ve sorunu da tek tek ülkeler değil Euro Bölgesi çözmüş olacak. Uzun süredir özellikle Almanya bankalara ne yapılacağına karar verirken Çözüm Kurulu’nun tek ve son yetkili olmasını kabul etmiyor ve ortak fonu da dilediği gibi kullanmasını istemiyordu. Kurul’un kararlarında son sözün Avrupa Konseyi’ne bırakılması ile taraflar anlaştılar. Ortak fon da 10 yıl boyunca bölgedeki bankalardan alınacak vergilerle toplanacak 55 milyar Euro ile sınırlı tutuldu. Bankalar kurtarılırken de önce yükümlülüklerinin %8’lik kısmı sermayedarlara ve kreditörlere ödetilecek, ondan sonra fon kullanılacak. Euro Bölgesi otoriteleri “sorunu çözdük, artık bankalara yönelik endişeler ortadan kalktı” deseler de maalesef öyle değil. Bir kere bu yapının detaylarının belirlenmesi 2016’ya kadar sürecek ve tam geçiş 2026 yılını bulacak. Bu süreçte bankalar hâlâ kendi ülkelerinin sorunu olmaya devam edecekler. Bankacılık Birliği tam olarak uygulandığında da 55 milyar Euro’luk fon güven tesis etmeye yetmeyecek. Çünkü bu büyüklük 128 bankanın yaklaşık 27 trilyon Euro olan aktif büyüklüğü yanında hiçbir şey. Piyasaları asıl karıştıracak olan sistemik sorun olduğuna göre böyle bir durumda fonun yetişmeyeceği ortada. Yeterli fon olmazsa da ECB her türlü itibarı kaybetme riskine rağmen bankaların sorununu açıkça ortaya çıkarmakta zorlanacak (çünkü pisliği yine ECB temizlemek zorunda kalacak). Ve sonuçta Çözüm Kurulu tek yetkili olmadığı için batık bankaya yönelik ne yapılacağı kararı hızlı ve kolay bir şekilde alınamayacak. Mevcut haliyle bu karar 143 kişinin 9 ayrı komitede oy kullandığı bir süreçte alınabilecek. Görülen o ki, bir kez daha Euro Bölgesi klasik tutumuna uygun hareket ediyor ve göstermelik çözümlerle piyasaları ikna etmeye çalışıp sorunları halı altına süpürmeye devam ediyor.
↧