Teheccüd namazı, hayat boyu, ama özellikle bu günlerde hiç aksatılmaması gereken hususi bir ibadet. Senenin en uzun gecelerini yaşıyoruz.Her gece yarım saatimizi Rabb’imizle baş başa kalmaya ayırsak ve daha sonra yaz-kış, uzun geceler-kısa geceler ayrımı yapmadan teheccüd namazına devam etmeyi hayatımızın bir parçası haline getirsek ne büyük bir kazanç elde ederiz. Geceler, Allah’a misafirliğin vakitleridir. Ve o misafirliğin mekânı da seccadelerdir. Kalbi bir saray haline getirmenin, dünyanın kirlerinden arınmanın vesilesidir geceler. Kalp temizlenip bir kasra dönerse gecedeki yakarışlarla işte o zaman Rahman nüzul eder o kasra:Dil, Beyt-i Hudâ’dır, ânı pak eyle sivâdanKasrına nüzul eyler o Sultan, gecelerde.Kulluk, devamlılık ister. Aşkla şevkle karar verip başladığımız teheccüdlerde ara ara kesintilerin olması, nurlu gecelerimize fasılaların girmesi laubaliliğimizin işareti değil midir? Haftada iki gece yeter diyebilir miyiz? Teheccüde ne kadar ara vereceğimiz hususunda hükmü kim söyleyecek? Kaç dinlenme faslı yaşayacağımıza kim karar verecek? Bu konudaki hakemliği nefislerimiz mi yapacak? Öyleyse işimiz çok zor demektir. Nefsi hakem tutma yerine ona şöyle seslenmek daha doğru olacak belki de: “Ef nefis! Gel sen, uyan gecelerde; evrâd u ezkârını ihmal etme, Allah’la münasebetini sağlam tut! Madem, O’na yakın olmak için bazı vesileleri değerlendiriyorsun; namaz kılıyor, rükûa gidiyor, secdeye varıyor ve el açıyorsun. Niçin bunları daha derin eda etmek için geceleri de değerlendirmeyi düşünmüyorsun?”Geceler Cenâb-ı Hakk’a açılmanın koyları, vuslata ermenin rıhtımlarıdır. Allah Teâlâ, gecenin değerlendirilmesine hususi önem vermiştir. Daha peygamberliğin ilk günlerinde Nebiler Serveri’ne (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) Müzzemmil Sûresi’yle “Geceleyin kalk ve az bir kısmı hariç geceyi ibadetle geçir!” diye tembihte bulunmuştur. Efendimiz’in omuzuna konan vazifenin ağırlığına dikkat çekmiş; mesajının hüsn-ü kabul görmesi, ruhânîlerin O’na yardımcı olması, önünün açılması ve engelleri rahatlıkla aşması için geceyi bir rampa gibi kullanması gerektiğini belirtmiştir.“Şüphesiz gece kıyamı daha tesirli ve sağlam bir kıraat adına da daha elverişlidir. Zira gündüz seni meşgul edecek yığınla iş vardır. Öyleyse, geceyi değerlendirerek Rabb’inin yüce adını zikret, fânilere bel bağlamaktan kurtul ve bütün gönlünle yalnız O’na yönel.” (Müzzemmil, 73/6-8) ayetleri de biz Müslümanlara, “Gününüz şöyle böyle koşuşturmalarla geçiyor, bari seccadenize baş koyup gözyaşı dökebileceğiniz geceleri iyi değerlendirin.” ikazında bulunmaktadır.Secdede geceleyenler...Teheccüde teşvik eden ayetler bunlarla sınırlı değil elbette. Kur’an, Rahman’ın kullarının Allah’ın rızası için secdede ve kıyamda geceleyen kimseler olduklarını (Furkan, 25/64) buyuruyor mesela. Veya gecenin az bir kısmında uyuyup, seherlerde istiğfar ettiklerini (Zâriyât, 51/51); rahat döşeklerinden uzaklaşıp havf ve reca dengesi içinde Cenâb-ı Hakk’a yalvarıp yakardıklarını (Secde, 32/16) anlatıyor. Anlatıyor ve bu hal üzere yaşayan insanların sürpriz nimetlere namzet olduklarını haber veriyor. Uyanmanın ve yataktan uzaklaşmanın çok zor olduğu demlerde kalkmak, rahat döşekleri Rabb’imize vefanın gereği terk etmek, O’na içimizi dökmek ve merhametine sığınmak, yapabilenler için ne büyük şereftir!Peygamber Efendimiz, uzun mesafeleri kat etmek ve yol almak isteyenlerin geceyi değerlendirmeleri gerektiğini belirtiyor. Normal işlerimizde bile gündüz bir yerden bir yere trafikten, yoğunluktan ötürü bir saatte ulaşabiliyorsak, aynı yolu gecenin tenhasında onbeş dakikada alabiliyoruz. Gündüz vakti haramlar, günahlar, malayani işler, aktüalite vs. ciddi bir trafik oluşturduğundan manevî mesafeleri kat edebilmek haliyle zorlaşıyor. Geceler ise tenha ve sükûnetli. Dolayısıyla gece, mesafe almak daha kolay oluyor.Diğer taraftan iman, mü’minleri sahil-i selâmete götüren bir gemi, namaz da onun dümenidir. Alvarlı Efe Hazretleri’nin dediği gibi “Namaz dinin direğidir, nurudur; sefine-i dini, namaz yürütür, cümle ibadetin piridir namaz...” Bir gece vakti en kutlu seyahate çıkan Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) namazı “Mi’rac”a benzetmesi, bizim için ötelere seyahatin namazla mümkün olduğunu müjdelemek içindir. Özellikle gece namazı adeta İsra’ya bir davet ve Mi’rac’a bir çağrıdır. Dolayısıyla, Efendimiz’in gökler ötesine yürüdüğü o saatlerde kalkıp Mi’rac’ın gölgesinde farklı bir yükselişe geçmek çok önemlidir.Bir seccademiz, bir de biz!Ayrıca, gündüz yapılan ibadetlerde ister istemez halkla beraber olma, görünme, duyulma ve bilinme söz konusu olabilir. Görünme, duyulma veya bilinme mülahazaları meşgul eder kalbimizi ve zihnimizi. Gözümüze bir şey ilişir, hayalimize bir manzara gelir; farklı tasavvurlara girer ve bir dağınıklığa maruz kalırız. Gece ise genellikle bizim bulunduğumuz o rıhtımda hiç kimse yoktur. Bir seccademiz, bir de biz! Hele ortalık karanlık olduğu gibi seccademizi serdiğimiz yer de loşsa, kendimizi bile görmeyiz orada; şayet verebilirsek, gönlümüzü bütün bütün veririz Allah’a... Kılabildiğimiz kadar namaz kılar, sonra ellerimizi açar ve O’na niyaz ederiz... Çoğu zaman gecenin bereketiyle Allah kalbimizi iyice yumuşatır ve biz, köpüren hislerle içimizi seccademize boşaltırız veya seccadede içimizi O’na dökeriz.Teheccüdü hayatın belirgin rengi yapmanın tam zamanı şimdi. Az bir gayret ve irade ile inşaallah hayat boyu vazgeçmeyeceğimiz bir hazineye sahip olabiliriz.
↧