Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Selim İleri - Kim bu eski televizyon yıldızı?

$
0
0
Kimse bilmez ama, eski bir televizyon starıydım!Televizyon, bütün İstanbul’da, ancak beş on evdeydi o zaman. Amerika’da yaşamışlar memlekete geri dönerken, televizyonlarını da getirmişler filan.Beş on dedim ama, yüz kadar evde vardı galiba. Bu anlattıklarım 1960’ların ikinci yarısı.Atatürk Erkek Lisesi’nde öğrenciyim, ya son sınıf, ya lise iki. Babam İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi. Bir gün onunla birlikte Maçka’daki stüdyolara gittik: Teknik Üniversite burada deneme yayınlarına başlamıştı. İşte o televizyon gereçli evler bu yayınları yarım yamalak seyredebiliyor.İmkânları hayli dar, çekim süresi, yayın süresi enikonu kısıtlı deneme televizyonu beni apaçık büyülemişti. Yaşadığımız hayatla ilintisiz, bambaşka bir dünyaya birden açılmıştım.Çok geçmeyecek, deneme yayınlarında “Şiir Dakikaları” izlencem başlayacaktı! Sevinçten uçuyordum. Cuma günleriydi galiba, okul çıkışı Maçka’ya gidiyor, saat on yedi suları, kamera karşısına geçiyordum. Her hafta yarım saat! Her hafta yarım saat sevdiğim şairlerden birini tanıtmaya çalışıyordum, şiirlerinden örnekler okuyarak.Kim bilir ne kadar kötü okuyordum o şiirleri. Dahası, şiir sanatı konusunda kim bilir ne kadar bilgisizdim...Lise birde, Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabımızda Behçet Necatigil’in “Kır Şarkısı” karşıma çıkmasaydı, şiir bende hep, tüylerim diken diken olarak okuduğum “Dur Yolcu!”dan ibaret kalabilirdi. “Kır Şarkısı” beni birden öz şiire savurmuştu:“Tam otların sarardığı zamanlar-- / Yere yüzü koyun uzanıyorum. / Toprakta bir telâş, bir telâş-- / Karıncalar öteden beri dostum.”Attilâ İlhan’ın da hakkını yemeyeyim: Onun Sisler Bulvarı’nı -kapak resmine vurularak- roman niyetine satın almış, sonra ilk kez Attilâ İlhan şiiriyle baş başa kalmıştım...İşte bu kadardı şiir kılavuzlarım. Teknik Üniversite’nin televizyon deneme yayınlarında Necatigil, Attilâ İlhan bölümlerinden başka, Cahit Sıtkı, Bedri Rahmi, Ümit Yaşar, Halide Nusret şiirleri de okuduğumu hatırlıyorum. Gerisi yok. Uzun yıllar geçti, unutmuşum. Oysa haftalarca ekrandaydım!..1970’lerde Ankara, rahmetli Nezahat ve Ahmet Tevfik Küflü’nün evlerindeyim, yemek masasının tam karşısında, büfeyi andırır tuhaf bir ‘möble’nin üstünde televizyon; TRT’nin ilk yayınları, galiba ancak Ankara’da izlenebiliyor. Sabahattin Ali’nin Anadolu öykülerinden esinli -apartma da denebilir- bir film gösteriliyordu o akşam, siyah-beyaz, baş rolde Yılmaz Duru; televizyon sinema saati falan olmalı. Çok hoşuma gitmişti: Evinizde otururken sinemaya gitmiş gibiydiniz...Derken Naci Çelik Berksoy TRT’ye girdi. Lise müdürümüz Ebazer Bey’in oğluydu Naci Çelik, koyu bir Kemal Tahir hayranı ve kitap tutkunuydu. O yıllarda Naci Çelik, Hulki Aktunç, Taylan Altuğ, ben, kitaplar, edebiyat dolayısıyla yakın arkadaşlardık. Naci şimdi TRT’de “Yaşasın Edebiyat” adlı bir programın yapımcısı olmuştu.“Yaşasın Edebiyat”taki Ahmet Hamdi Tanpınar bölümü geliyor gözümün önüne. Tanpınar unutulmuşlar arasındaydı, bugünkü gibi ilgi odağı değildi; bense Huzur romancısına hayrandım. Hele onun “Yaz Yağmuru” hikâyesi handiyse karasevdamdı. Naci’ye Tanpınar’ı önerdim.Kimselerin pek bilmediği televizyonYine Maçka’daki stüdyo, TRT’nin İstanbul’da başka stüdyosu yok o sıralar. Çolpan İlhan’la Müşfik Kenter kamera karşısında Tanpınar’ın şiirlerini okuyorlar! İstanbul’da televizyon yeni yeni izleniyor. İki gerçek star, sanata bağlılıklarından, bizi kırmayıp, kimselerin pek ‘bilmediği’ televizyona çıkmışlar.Bir de “Yaz Yağmuru”ndan bir bölüm, televizyona ben uyarlamıştım, kemküm senaryo taslağıyla. Sabri’yi, belleğim beni kandırmıyorsa, Ahmet Mekin canlandırıyordu. Yaz yağmurunda gelen genç kadın Candan Sabuncu’ydu. Stüdyonun cılız ışıkları altında, yağmur efektleri sürüp giderken, onları yine görür gibiyim...Naci Çelik’in sağladığı fırsatla “Yaşasın Edebiyat”ta bir dönem çalıştım. Artık edebiyat söyleşileri de yapıyordum. Meselâ Vedat Günyol’la Yakup Kadri’nin Yaban’ını söyleştiğimizi hatırlıyorum.Televizyon herkesin hayatında çok yeniydi. Rahmetli öğretmenimiz Vedat Günyol çekimde heyecanlanmış, Yaban’ın anlatıcısı Ahmet Celâl’in adını Ahmet Cemal yapmıştı. Bugünün değerli kültür insanı Ahmet Cemal yolun başındaydı o sıralar, Almanca’dan emek ürünü çeviriler yapıyordu. Vedat Hoca, Ahmet Celâl yerine ikide birde “Ahmet Cemal” dedikçe gülmemek için kendimi zor tutuyordum.Neden çekim durdurulmamıştı? Neden söyleşiye yeniden başlamamıştık? Teknik imkânsızlık mı, koşullar mı, inanın hatırlayamıyorum. Canlı yayın değildi elbette, canlı yayınlar başlamamıştı.Zaten her şey denetimden geçerdi, yazarlar, eserler, konuşmacılar... Kılı kırk yaran denetim Ahmet Celâl / Ahmet Cemal’i atlamış olmalı ki, Vedat Hoca’yla Yaban söyleşimiz yayınlanmıştı...“Yaşasın Edebiyat” kaç bölüm sürdü, ne zaman bitti, yine silik. Televizyon kanallarında edebiyat, sanat, kültür programları hiçbir zaman uzun ömürlü olamıyor.Aradan epey zaman geçti. Televizyona arada bir konuşmacı olarak çağrılıyordum. Bir bakıma televizyon çalışmalarına uzak olduğum yıllardı.Sonra TRT yapımcılarından Ayla Erdemli aradı. TRT 2’ye nostaljik belgeseller yapmak istiyordu. Ayla Erdemli’yle tanıştık; çok titiz bir insandı Ayla Hanım, ilkelere bağlıydı. Çok severek çalıştım o belgesellerde: Tango, Yeşilçam sineması, tiyatro, alaturka müzik, benzeri konular. Senaryoları yazıyordum.“Tango Bir Nostaljidir” ilk iki bölümdü. O program dolayısıyla, Türkçe tangoya gönül vermiş iki sanatçıyı tanıdım: Zehra Eren ve Mefaret Atalay.Mefaret Hanım tam bir Türkçe tango tutkunuydu. Diyebilirim ki, o şarkılar için ve o şarkılarla yaşıyordu. Evinde ziyaret etmiştik, çekim öncesi. Hülyalı bir hanım. Nice zamanlar Türk bestecilerinin tangolarını yorumlamış. Bestecilere saygısı, hayranlığı uçsuz bucaksız; adları anılmasın, vefalar yağdırıyor. Bir tangoyu mu anacak, tangonun başlangıcını ille terennüm ediyor.Bir yandan da Arjantin tangosunun arka planındaki isyankârlığa, âsi yaradılışa tutkun. “Tango bir çığlık, tango bir haykırış, başkaldırıdır!..” diyor. O havayı solumak için Arjantin’e gitmiş. Fakat o tango havası Arjantin’de artık esmiyormuş...Tango bir nostaljidir...Öyle duyumsanıyordu ki, değişen dönemler, değişen müzik anlayışı Mefaret Hanım’ı çok üzmüş. Türkçe tangoların unutulup gitmesine şaşıyor; “Bir tek askerler unutmadı tangoyu” diyordu, “orduevlerinde Türkçe tangolar yine çalıyor...”Mefaret Hanım “Tango Bir Nostaljidir”in yayınlanışından bir süre sonra genç yaşta öldü, berbat bir trafik kazası. Tangolara böylesine yakın bir insan, hakkı yenmiş, güzel sesi, güzel yorumları yitip gidecek diye düşünmüştüm...Garip bir şekilde, Türk bestecilerinin tangolarına ben de vurgunumdur. Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın (1991) romanımın adı, zaten bir tangomuzun dizesidir.Eski taş plaklardan kaydedilmiş bir bandım vardı, hep Türkçe tangolar. Sabahtan akşama kadar dinlerdim. Oradaki ritm bana Türk insanının gönül tarihi gibi gelirdi. Türkçe tangoların ritmi Arjantin tangosundan farklıdır, âdeta daha boyun eğmiş bir hali vardır. Mefaret Hanım’la bu uyum farkını konuştuğumuzu da hatırlıyorum. “Hayır hayır; Türkçe tangolar bastırılmış, içe atılmış hıçkırıklardır” demişti...

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue