
Türkiye Kupası'nın bugüne kadarki hemen her statüsü mutlaka eleştirilmiştir.
O nedenle de defalarca değişmiştir. Bu yılki şekli de pek onay görmedi. Oysa grup düzeninin epeyce işe yaradığı geçen yıl da görülmüştü. Ligde oynatılamayan bazı oyuncularla birlikte gençlere de şans verilmesi hiç yabana atılacak bir kazanım değildi. Kupanın asıl özelliği olan sürprizler de az sayılmazdı. Bu yıl gruplarda imkansız gibi görünen durumlar yani çok büyük sürprizler yaşandı. Bunların en parıltılısını Sivas Belediyespor'un başarısı olarak görmek gerekiyor. 2. Lig ekibi, İstanbul'da Beşiktaş'ı 4-3 yenip grubunu lider olarak bitirdi. Onunla birlikte Amed Sportif Hizmetler, Büyükçekmece Tepecikspor, Bucaspor gibi takımların başarıları da müthişti. Dolayısıyla artık bu eleştirileri bir yana bırakalım: Kupanın bu formatı hiç fena değil.
Yeryüzünde en kolay kahraman ve yine aynı şekilde hain olabildiğiniz bir ülkede yaşadığımızı biliyorum. Bu durum perşembe akşamı Şenol Güneş'in başına geldi. Birkaç gün önce maç için gittiği ancak kar engeli nedeniyle oynayamadan geri dönmek zorunda kaldığı doğum yeri Trabzon'da Şenol Güneş'in bir kahraman olarak ağırlandığını bilmek zor değil. Onun için bu sezon Beşiktaşlı olduğunu yazanlar bile vardı sosyal medyada…
Ancak perşembe akşamı Beşiktaş İstanbul'da Sivas Belediyespor'a yenilince işler birden tersine döndü. Bu sonuç, Trabzon 1461'in kupa dışında kalmasına neden olmuştu. Maç sırasında en az oynayan iki taraf kadar heyecan çeken 1461 taraftarları karşılaşma sonrasında büyük bir öfke içindeydi. Tepkilerin merkezinde de Şenol Güneş vardı. 24 saat öncesinin kahramanı artık onların gözünde bir haindi.
Sosyal medyada böyle durumlarda kimseden insaf ve iz'an beklemeyin! Şenol Güneş'in o güne kadar yaptığı bütün güzel, önemli ve değerli işleri sıfırlayıp çok açık biçimde ona hakaret anlamında bir yığın söz rahatlıkla paylaşılabiliyor. Çok az insanın aklına “Bunları söylemeye ne hakkınız var? Kaybetmeyi o ister mi? Herkesten çok o zarar görmüyor mu bu yenilgiden?” gibi doğal sorular geliyor. Onlar da davulcu yellenmesi gibi kalıyor.
Tam tersine, bir sonraki adımda Bucaspor ile oynayabilmek için bunun kasten yapıldığına herkes kolaylıkla inanabiliyor. Öyle ya, bu ülkede namus, onur, haysiyet sahibi tek kişi biziz. Bizim dışımızdaki herkes böyle olumlu niteliklerden yoksun. Onun için de memleket bir türlü adam olmuyor. Bu saçmalıklara kayıtsız-koşulsuz inanarak yaşamaya çalışıyoruz.
BEŞİKTAŞ'IN LİG ŞAMPİYONLUĞU BİLE TEHLİKEDE
Aslında Beşiktaş'ın bu yenilgisi tam anlamıyla bir deprem! Siyah Beyazlı takımın kupada ne yapabileceğini bir yana bırakın lig şampiyonluğunu bile tehlikeye sokabilir bu yenilgi. Takımdaki moral ve güven kaybı, ligde de yıkıcı sonuçlara yol açabilir. Sonuçta, kendisi için bu kadar yıkıcı sonuçları olabilecek bir yenilgiyi Beşiktaş'ın “istediğini” düşünebilmek, bizde çok yaygın cinnet halinin yeni bir örneği.
Kastamonuspor 1966 da kupaya renk katan bir takım oldu. Galatasaray'a farklı yenilip bu defteri kapatsalar da hem oynadıkları futbol hem de tribüne koşan taraftarlarıyla sempati topladılar. Bu arada hem Galatasaray hem Beşiktaş küçük bir fırsat kaçırdı. Bu maçlar için değişik bir anlayışla tribünler açılabilirdi. “Karneni ve velini al gel” şeklinde bir kampanya ile tribünler biraz daha şenlenebilirdi. Maça gitme imkanı ve alışkanlığı olmayan birkaç bin insana bu yol açılabilirdi.
Galatasaray bunu Lazio maçı için yapıyor ve çok da iyi ediyor. Sarı Kırmızılı kulübün mağazalarından 199 liralık alışveriş yapanlar 18 Şubat'taki Lazio maçına bilet alabilecek. Tribünden kaçan taraftarı geri getirmek sadece lafla olmaz. Bunun gibi pek çok şey yapılabilir. Federasyon birkaç ay önce bunun sözünü etti ama elbette ki hiçbirşey yapmadı. Yaşadığımız başka sorunlar gibi bunun da kendiliğinden çözülmesini bekliyor TFF. Tabii ki şunu yapmak lazım, bunu yapmak gerek gibisinden nutuk atmaktan da geri kalmıyor ilgili ve yetkililer...