Hizmet dediğimiz şey, aslında vazifedir. “Ben İslam’a hizmet edeceğim.” diyen şahıs, “Bir Müslüman olarak, içinde bulunduğum durumda neler yapmam lazım?” sorusuna cevap aramalıdır. Bursa’ya konferansa gitmiştim birkaç yıl önce...Orada hanım okurlarım, “Ağabey, biz hanımlar, İslam’a nasıl daha iyi hizmet edebiliriz?” diye sormuşlardı. Ben de şöyle cevap vermiştim: “Hizmeti uzaklarda aramaya gerek yoktur; kendi evimizi cennete çevirmeye çalışmak hizmettir. Çok bilinen bir hadistir; ‘Herhangi birinizin elinde bir hurma fidanı varken, kıyamet kopacak olsa dahi derhal onu diksin.’ Yani şartlar ne olursa olsun, hizmeti ertelememek hayatımızın esası olmalıdır. Evinizi, eşinizi, çocuklarınızı ihmal etmemeniz en büyük hizmettir.”Maişeti temin, aile halkının sorumluluğu, çocukların tahsili, onların daha iyi bir hayata hazırlanmaları… Bunlar dinimizce erkeğin sorumluluğunda olan işlerdir. Bu ağır yüklerin altında olan erkek, eşinden en çok şefkat bekler. İşte bu noktada gösterilen şefkat, hanımlar için en büyük hizmettir. Çünkü belli etsin ya da etmesin, her erkeğin içinde bir çocuk vardır. Bunun için evlenir; bir hanımın şefkatine sığınır. Dikkat edilirse dul kalan erkekler, hemen evlenmek cihetine giderler. Aslında erkek lokantada yemek yiyebilir, terzide elbiselerini diktirir, kuru temizlemede yıkatır, evini temizletir. Fakat bir hanımda bulabileceği sevgi ve alakayı başka yerde bulamaz. Bu sebepten hanımlara derim ki: “Sizler şefkat kahramanısınız. Çocuklarınıza gösterdiğiniz şefkati, eşinizden esirgemeyin.”Böyle yazıp konuşunca bazı hanım kardeşler itiraz ediyor: “Her şeyi bizden bekliyorsunuz. Bütün adımları biz mi atacağız?” Hanımları temin ederim ki, kadının eşi için attığı her adım aslında kendisi içindir, erkeği için değil… Hanımlar duygusaldır. Komşusunun, akrabasının, hatta hiç tanımadığı insanların derdiyle meşgul olur. Herkesin derdiyle dertlenmek insanı perişan eder. Amma eşinin derdiyle dertlenmek, “Bu da geçer ya Hû” demek, iki tarafı da rahatlatır. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle; işte o zaman ev, bir nevi cennet olur… Allah böyle yaratmış; hanımın bir tebessümüyle erkek rahatlar. Hatta dikkat edilirse babalar, kız çocuklarına daha yakındır. Hep söylerim: “Herkese hakkımı helal ettim amma en çok kızıma helal ettim…” Küçükken kız çocuğu kendini korumaktan aciz, savunmaktan mahrumdur. Bu duygular içerisinde adeta babasına sığınır. Amma yıllar geçip de babalar yaşlanınca, bu sefer de babalar kızlarının bir nevi himayesine girer. Kız evlat, annesinden daha ziyade babasına yardım eder. Annesinin ihmalkâr davrandığı bazı hususlarda, kız evlatlar o açığı kapatır. Mesela küçük yaşından itibaren babasının her işine koşturması, onu bir anne gibi koruyup kollaması sebebiyle, Efendimiz (sas), Hz. Fatıma’ya “Ümmü Ebîha” yani “Babasının Annesi” lakabını vermiştir…Evet, bazı beylerin hatalı hareketleri olabilir. Bu hareketlerle hanımını üzebilir amma Peygamberimiz (sas) buyurmuş ki: “Yorgunluk, ağrı, keder, acı ve gamdan diken batmasına varıncaya kadar Müslüman’a isabet eden her şeye karşılık, Allah onun günahını bağışlar.” Bir şahıs, eşinin hoşuna gitmeyen hallerine sabrederse, ona mukabil Allah, o kişiye çok güzel mükâfatlar verir…
↧