Değişim ve dürüstlük vaatleriyle işbaşına gelen ABD Başkanı Barack Obama, zaman içinde ciddi bir inandırıcılık erozyonuna uğradı.Muhaliflerinden bahsetmiyorum, onların zaten en baştan beri Obama’ya itimatları yok. Uzun süre can-ı gönülden desteklerini aldığı liberal taban bile, özellikle gazetecilere şüpheli muamelesi türü ilericilikle bağdaştıramadıkları son skandallar sonrasında, artık başkanın her sözüne itimat edilemeyeceği kanaatinde. Bu durum, Ankara dahil masaya oturduğu uluslararası iş ortaklarını da yakından ilgilendiriyor. Obama, önceki hafta Ulusal Savunma Üniversitesi’ndeki (NDU) önemli konuşmasında ‘teröre karşı savaş’ın profilini düşürme niyetini izhar ettikten sonra, yandaşı liberal kesimlerden gelen sorgulayıcı yorumlar dikkatimi çekti. Az sayıda ölümüne hayranı hariç, liberal aydınların önemli bir kısmı Obama’nın insansız hava aracı saldırıları, Guantanamo gibi tartışmalı konularda hesap verilebilirlik ve revizyon adına vaatlerine kuşkuyla yaklaştılar. Konuşmasının farklı yönlere çekilmeye müsait olduğunu, bir eliyle verdiğini diğer eliyle geri aldığını iddia ettiler. KAPIYI ARALIK BIRAKMIŞTIRBoru değil, ABD Başkanı, Harvard mezunu bir hukukçu. İyi hukukçular vakaları tasvir ederken hep açık kapı bırakmaya, kendilerini tek bir ihtimale mahkûm etmemeye gayret gösterirler. O nedenle her kelimelerini özenle seçerler. Mesela geçen ağustosta Suriye’deki kırmızı çizgisini ilk kez tanımlarken Obama ‘bir sürü kimyasal silahın etrafta dolaştığını ya da kullanıldığını görmeye başlarsak’ şartını koymuştu. Oradaki ‘bir sürü’ (whole bunch) tabiri, şimdi Beyaz Saray için cankurtaran simidi vazifesi görüyor. Yani Esed rejiminin tek-tük kimyasal silah kullandığı belirlense dahi, Obama standartlarıyla kırmızı çizgi geçilmiş olmayacak. Belli ki ABD Başkanı, hem Esed’e dur denmesini isteyenlerin, hem de Suriye ihtilafından uzak durulmasını savunanların gönlünü hoş etmeye çalışmış. İsterseniz siz buna ‘ne şiş yansın, ne kebap’ da diyebilirsiniz… Başbakan Erdoğan’la Beyaz Saray’daki heyetlerarası görüşmenin ardından Rose Gar-den’da yapılan basın toplantısında Obama’nın söyledikleri de her yöne çekilebilecek mahiyetteydi. ABD Başkanı bir yandan ‘Esed gitmeli’ mesajını verdi. Sırf o beyana baksanız, sanırsınız ki elini ciddi şekilde taşın altına koyacak. Ama ‘nasıl gidecek?’ sorusuna ‘sihirli bir formül yok’ karşılığını verince, ‘gitmeli’ sözü biraz havada kaldı. Obama yarın bir gün Esed’in düşürülmesi yönünde güçlü eylemlere girişse de, Suriye’ye fazla bulaşmama siyasetini devam ettirse de, ‘Ben söylemiştim’ diyebilecek. Bütün bunları niye mi anlatıyorum? Erdoğan-Obama zirvesinde Suriye konusunda fazla ilerleme sağlanamadığı türünde analizlere karşılık, daha iyimser senaryolar da duydum. Mesela Obama’nın Cenevre 2 akim kalırsa Türkiye’yle ortaklaşa bir B planında mutabık kaldığı yönünde görüşler dillendiriliyor. Böyle bir mutabakat varsa en çok sevinenlerden biri ben olurum. Ancak benim bildiğim Obama, kolay kolay kendini bağlamaz. Mutlaka, gerekirse sıvışabilecek kadar aralık bırakmıştır kapıyı. Ankara bu ihtimali göz ardı etmemeli. PSİKOLOJİK SAVAŞ TAKTİKLERİGeçen hafta Amerikan basınında Obama yönetiminin uçuşa yasaklı bölge hazırlıklarına hız verdiği yönünde sızdırma haberler zuhur etti. Kanaatimce bunlar, Cenevre’de Rusya’yla pazarlıkta avantaj sağlama adına icra edilen psikolojik savaş taktiklerinden ibaret. Washington’da konuştuğum hiçbir ciddi gözlemci, Beyaz Saray’ın siyaseten ve teknik olarak riskli uçuşa yasaklı bölge işine girmeye ikna olduğunu teyit etmiyor. İhtimalat çerçevesinde hazırlık planları yapmak başkadır, eylem kararı vermek bambaşkadır. Dahası, Suriye’de Obama’yı eylemsizliğe iten iç ve dış faktörlerde büyük bir değişiklik de olmadı. Boğazına kadar iç siyasi sorunlara batmış olan Obama’nın en son arzu ettiği şey, dışarıda yeni bir macera. Hele Obama gibi mükemmeliyetçi bir liderin, mutlak başarıyla çıkacağından emin olmadığı bir uluslararası taahhüde girmesi çok güç. Üstelik Amerikan devletinin ve halkının ağzı Irak ve Afganistan’da fena yanmışken. Ve Obama, Arap dünyasında yaşananları ‘bahar’ türü romantik kelimelerle değil, ‘unrest’ gibi ‘fitne’ anlamına da gelen kaygılı ifadelerle tasvire başlamışken…(Bakınız: NDU konuşması)CENEVRE SONUÇ VERMEZSE... Sonuçta mesele yakın zamanda gerçekleşmesi çok zor görünen bir uluslararası konferansa havale edilmiş durumda. Cenevre sonuç vermezse -ki aksi çok şaşırtıcı olur- uluslararası meşruiyeti Rusya’sız zor garantilenebilecek uçuşa yasaklı bölge senaryolarından daha da uzaklaşılacaktır. ABD’nin muhaliflere silah yardımı noktasında biraz yumuşayarak Türkiye’yle senkronize olması daha galip bir ihtimal olur. Kanaatimce Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in yaptığı Suriye turunun temel gayelerinden biri de, ABD’nin destekleyeceği muhalifleri seçme sürecinde bilgi ve sempati toplama. Evet, ciddi demokratik devletlerde muhalefet de ülke çıkarları söz konusu olduğunda gizli ya da açık dış politika misyonları üstlenir. El altından görev taksimi yapılır. Bazen iktidar kötü polisi oynarken, muhalefet iyi polis olur. Senatör McCain, ABD’ye kırgın olan Suriyeli muhaliflere en başından beri verdiği destekle, iyi polis misyonuna çok münasip. Başkan Obama’yı doğru okumadan ABD’nin dış politika yörüngesini tespit imkânsız. Ankara, Suriye’de işbirliği hususunda Obama’nın duymaktan hoşlandığımız yaldızlı lafları kadar ihtiyat ve kaçamak cümlelerini de hesaba katmalı.
↧