![]()
Kargaşa göstere göstere geldi. Bir korku filmi gibi her saniye tansiyonlar yükseldi.Baştan önlem alınsaydı ve iyi bir öngörü yapılabilseydi, hafta içinde yaşanan acı hadiselerden hiçbirine şahit olmayabilirdik. Şimdi herkes kendi penceresinden gördüğünü konuşuyor. Oysa herkesin ders çıkarması gerekiyor. O yüzden meseleye bütün açılardan bakmak şart. Önce olaylar zincirinin çok kısa bir özeti:Topçu Kışlası'nın inşası ta baştan beri şiddetli tartışılıyor. Ne yazık ki oraya ne yapılacağı tam bilinmiyor. Gezi Parkı'ndaki ağaçların sökülmesi meseleyi daha da karmaşık hale getirdi. 27 Mayıs günü gece 22.00'den sonra başlayan yıkım, bir tepkinin ilk kıvılcımıydı ama bu gelişme fark edilemedi. Mevzu ağaç olunca insanlarda burkuntu oluştu. Yeni Taksim planı da tam bilinemeyince dozerlerle yapılan müdahale pek çok insanı derinden üzdü. 28 Mayıs'ta park için toplanan kalabalığın artması, bir provokasyon endişesi doğurmalıydı; o da olmadı. 29 Mayıs sabahının 5'inde polis çadırda nöbet tutanlara müdahale etti, iş makineleri tartışmaya sebep olan duvarın bir bölümünü yıktı. Nöbet çadırları ateşe verildi. 30 Mayıs sabahı yine saat sabah 05.00'te polis müdahalesi yapıldı. İş makineleri duvarın kalan kısmını yıktı. Çadırlar sivil kıyafetli ve telsizli kişiler tarafından ateşe verildi. Ve 31 Mayıs... Eylemciler azalmadı çoğaldı, öfke dinmedi patlama noktasına geldi. Polis bir daha devreye girdi. Biber gazı, tazyikli su, plastik mermi. Ve korkunç bir manzara!YÖNETİCİLER: Bizim ülkemizde halkı doğrudan ilgilendiren icraatlarda vatandaşın görüşüne pek önem verilmiyor. Çok doğru işler yapılsa bile insanlar bazen kendilerini dışlanmış hissediyor. Özellikle belediye icraatlarında bu sıkıntı had safhada. Pek çok yerde manzara maalesef böyle. Mesela Yenibosna gibi küçük bir semtte bile halkın ailece gelip gittiği tek alana otopark yapılır mı? Valla yapılıyor. Vatandaş, “Biz bu ağaçların sökülmesini ve parkımızın yok edilmesini istemiyoruz.” deyince Bahçelievler Belediyesi beyanat veriyor: “Parka bir şey olmayacak. Alta otopark yapacağız, üstüne de semt pazarı, kurban kesim yeri.” İnsanlar kızgın, üzgün; çünkü hem ağaçlara bir şey yapmamak hem de hal ve kurban pazarı kurmak imkânsız. Bahçelievler gibi insanların yüz yüze baktığı bir küçük semtte bu olunca daha büyük mekânlarda bunun çok daha fazlası yaşanmaz mı? İnsanların görüşlerini alarak ve onları ikna ederek yönetmek gerekiyor ki art niyetli kişi ve örgütlere fırsat verilmesin...GÜVENLİK GÜÇLERİ: İstanbul başta olmak üzere büyük yerleşim merkezlerinde güvenlik güçlerine büyük sorumluluk düşüyor. Bir yandan hadiseleri yatıştıracaklar diğer yandan da orantısız güç kullanmayacaklar. En faşist ve acımasız örgütlerin cirit attığı bir ülkede toplumsal olayları yatıştırmak tabii ki çok kolay değil; ancak toplu eylemlerin sıkça yapıldığı şehirlerde her hadiseden ders çıkarılması ve tecrübe elde edilmesi gerekiyor. Tabii ki etrafı ateşe veren vandal elini kolunu sallayarak gezemeyecek; ancak örgütlerin arzu ettiği bir şekilde güç kullanılmasının sakıncalarını emniyet yetkilileri iyi hesap etmeli. Asayişi sağlayacak kişilerin soğukkanlı kalması, tahriklere kapılmaması ve müdahalesini daha akıllı-planlı yapması gerekiyor ki kaosun önü alınabilsin...AŞIRI ÖRGÜTLER: Her fırsatı değerlendiren örgütler var bu ülkede. En masum eylemlerin bile içine sızıp etrafı ateşe veriyorlar hunharca. “AKP düşmanlığı” hatta bir kısmında “İslam ve Müslüman düşmanlığı” bunların hücrelerine sirayet etmiş. Her fırsatı değerlendirerek provokasyon yapıyorlar. Futbol maçından siyasî eyleme kadar her türlü fırsatı kollayan ve her şeyi yakıp yıkmaya çalışan grupların Ergenekon gibi derin yapılarla yan yana olmaları, sırtlarını onlara dayamaları gözden kaçmıyor. Bu malum zümrenin Taksim'le, Gezi Parkı'yla falan ilgisi yok. Bu örgütler şu gerçeği bilmeli ki herkesin desteğine mazhar olacak bir kısım haklı talepler bile onlar yüzünden kamuoyuna mal olmuyor; çünkü bu karanlık zümrelerin sabıka kaydı bir hayli kabarık. Onların içinde olduğu her eylem karanlık bir merkezden yönetildi vaktiyle; hâlâ da o yapı çökertilmiş değil...VATANDAŞ: İnsanımız her meselede adalet arar, hakkaniyet talep eder. Onun en tabii hakkıdır bu beklenti. Yönetimlerin kendisine tepeden bakmasına razı olmaz; ancak öyle bir tavır gördüğünde de kendine mahsus vakarla yaklaşır olaylara ve umumi sulhu tehlikeye atacak davranışlardan sakınmayı tercih eder. Sol bu gerçeği bir türlü göremedi; hâlâ da göremiyor. Sokaklara hakim olduklarında halkın vicdanına da sahip olduğunu sanıyor hâlâ sol. Twitter'da tavan yapınca halkın vicdanı da o yörüngeye giriyor zannediyor. Halbuki durum çok farklı. Hükümetin tavrını beğenmeyen, belediyeye kızan, polise içerleyen vs. insanlar, sağa sola vahşiye saldıran eylemcileri görünce bambaşka bir duyguya kapıldı. Demokratik tepkilerin barışçı çizgisi aşıldığında vatandaşın tepkisi bambaşka bir yere yönelir. Vatandaş, polis orantısız güç kullandığında rahatsız oluyor da; eylemci etrafa vahşice saldırınca huzursuz olmuyor mu!SON SÖZ: Umarım hafta içinde yaşanan üzücü hadiseler herkes için bir ders vesilesi olur. Bu ülkeyi canı gönülden seven her fert, ortaya çıkan manzaradan rahatsız oldu. Olmayacak gibi de değil! Tam Türkiye gelişiyor, kendine geliyor, dünya dengeleri arasında yerini alıyor diye düşünülürken yeni bir iç kargaşaya bu ülkenin dayanacak tahammülü kalmadı. Yıllarımız heba oldu kutuplaşmalar yüzünden. Bir kez daha aynı acıyı yaşamak zorunda değiliz. Basiret lütfen...Anadolu Ajansı’ndan ayrılıyoruzEpey bir zamandır Anadolu Ajansı (AA) ile Türk medyasının problemi var. Yalnız ne hikmetse kimse ajansı karşısına almak istemiyor. Ajansın bazı yanlış uygulamalarından herkes şikâyetçi; ama düzelir diye bekleşiyor insanlar. Mesela kendisine hâlihazırda abone olan gazetelerden “özel haber” adı altında ekstra para talep ediyor ajans. Özel haber de, “özel” olsa bari. Ekstra ödeme yapan herkese servis edilen haber, “özel” olma vasfını kaybetmez mi? Bunu söyleyince bozuluyor AA yönetimi. Üstelik “özel” denilen şeylerin kısmı azamı devlet imkânları ile yapılan kamu haberleri. Böyle bir haksızlığa razı olmak mümkün değil.Bir de AA’nın özel haber ajanslarına karşı takındığı menfi tavır var. Devlet ajansı olma özelliğini kullanarak elde ettiği haber ve görüntüleri diğer ajanslarla paylaşmıyor. Hatta onları kamunun gücünü arkasına alarak olay yerinden uzaklaştırmak gibi mantıksız icraatlar yapıyor. Yer yer bazı kamu yöneticileri de bu ayrımcılığa alet oluyor ya da göz yumuyor. Bu hataları dile getirdiğinizde de kimliği ‘belirsiz’ bazı saçma sapan internet siteleri devreye girip, “AA’dan niye rahatsızlık duyuyorsunuz?” gibi şeyler yazılıyor. Niye rahatsız olduğumuzu açık açık yazıyoruz; buna cevap veremeyen bazı istihbarat yardakçıları niye meseleyi çarpıtıyor ki? Kaldı ki her fırsatta bir anonim şirket olduğunu dile getiren AA’nın ortaklık yapısını ve son dönemde yapılan sermaye artışlarındaki hisse paylaşımını gündeme getirmedim bile…Devletten ne kadar destek aldıklarını, bu desteğin diğer ajanslar ile kıyaslanmayacak kadar büyük bir fark oluşturduğunu ortaya koymak çok da zor değil. Haksız rekabetin bile bir mantığı olsa gerek. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nden ajansa her yıl milyonlarca lira para aktarılırken devlet kuruluşu olunuyor da, Twitter’da ahkâm keserken özel bir haber ajansıymış gibi davranılıyorsa ortada bir sorun var demektir.Her neyse. Anlaşılan o ki kimsenin gerçeklerle yüz yüze gelmek gibi arzusu yok. En iyisi aradan çekilmek. Kamuoyunun bilmesinde fayda var galiba: Zaman Gazetesi bugünden itibaren Anadolu Ajansı aboneliğini iptal ediyor ve sözleşmesini fesh ediyor. Kardeşçe yapılan ikazları bile başka türlü çalımlarla savuşturmak isteyenlere hayırlı yolculuklar diliyorum; AA vesayet ve ayrımcılık yolunu değil, basına hizmet yolunu tercih etseydi hem büyürdü hem de sektöre renk katardı. Yönetim, en iyi müşterilerini bile çantada keklik gibi görüyorsa yapacak bir şey yok. Bizden bu kadar.Dünyada güzel şeyler de oluyor11. Türkçe Olimpiyatları Dil ve Kültür Şöleni, Türkiye’deki boğucu hadiselerin üzerine geldi. İyi ki de geldi! Böyle çalkantılı zamanlarda ümitsizliğe meyledebilecek kimseler için yeniden ümit esintileri getirdi. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanındaki yıkım görüntüleriyle, öfke nöbetleriyle bunalmış insanlar, geleceğin barış, sevgi ve kardeşlikle nasıl inşa edilebileceğini hatırladı. 140 ülkeden gelen 2 bin Türkçe sevdalısı, “Dünyada güzel şeyler de oluyor!” dedirtip ümit ve inşirah hislerinin yaşanmasına vesile oldular. Sadece bu bile yapılan işin ne kadar büyük oluşumlara gebe olduğunu anlatmaya yeter. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Anadolu insanı bağrına bastı Türkçenin çocuklarını. Önce İzmir’de kültür şöleni yapıldı. Çevre illerle birlikte iki buçuk milyon insan ziyaret etti orayı. Cumartesi günü Ankara’daki açılış töreninde de vatandaşlar ve devlet erkânı birlikte karşıladı gelenleri. Kendi kültürleriyle harmanladıkları barış ve sevgi dilini, bir mekik gibi dokuyacak şimdi bu çocuklar ve ülkenin dört bir yanında kardeşlik tohumları ekecekler. Keşke bütün medya organları gereken önemi gösterse ve daha geniş kesimlere bu hisleri taşıyabilse…