Elbette eylemciler AVM’ye karşı çıkacağım derken baştan aşağı AVM’de büyümüş gençlerden ibaret değildi.Gezi eylemine destek verenler arasında daha önceki hemen her çevre zulmünde aktivist olarak bulunan, vahşi kapitalizmin tüketim şablonlarından gökdelenlerine, kurutulan derelerin üzerine yapılan gökdelenlerden HES’lere, GDO ürünlerinin kullanımından plastik atıkların zararına, nükleer santrallerin sakıncalarına dek kamuoyunun vicdanına hitap eden sivil kurum ve kişiler vardı. Siyaseti değil vicdanı temsil ediyorlardı.Eylemcilerin tamamı isterse AKP karşıtlığı için oraya gelmiş olsun, demokratik çerçevede eylem yapmaya hakları vardı. Ama polis şiddeti, masum başlayan eylemleri içte ve dışta bin parmaklı meçhul ellerin kirli emellerine alet etti. Üstüne ortamı bulanıklaştıranlar, yalan haber yayanlar, sahte fotoğraf paylaşanlar eklendi, gerçek ile yalanı ayırt edemez olduk.Zaten AKP karşıtı kitleler, Gezi kurtulsa bile hükümet binası basılana dek, Silivri boşalana dek eylemlerini bitirmeyecek gibi. CHP’den aldık haberi: Protestocular anayasa değişikliğine, resmî dil Türkçenin ortadan kaldırılmasına, eyalet yönetimi üzerinden başkanlık sistemine, vergi kanunlarına da karşı eylem yapıyorlarmış. Ah diyorum bir kez daha, ahh! Hep aynı senaryo. 28 Şubat’ta yine sivil protestocular olarak bizler Susurluk’ta uç veren derin devlet kepazelikleri ortaya çıksın diye tencere tavayla eylem yaparken elbet haklıydık. Masumduk. Vicdanı temsil ediyorduk. Fakat başta Demirel tarafından olmak üzere, çok kısa bir sürede bizim bu haklı eylemimiz irticaya karşı yapılıyor diyerek yönlendirildi, Refahyol hükümetini devirmek için kullanıldı. Bugün eylemlerin anayasa sürecine karşı yapıldığı saptırması, o vakit de irticacılara karşı yapılmıştı.Ama daha beteri, hemen ardından çıkarılan ekonomik krizde yine darbeciler ve elitist bir kesim nemalanmaya devam etti, kirli bir savaşın uzantısı olarak. O dönemin kamu bankalarını boşaltanlar da henüz yargılanmadı. Bugün isterse bütün Gezi protestocuları masum olsun, endişelenmeyip ne yapalım? Bugünkü gibi kitleler kendiliğinden ve haklı bir taleple harekete geçtiğinde Türkiye gibi bir ülkede defalarca olan şeyin bir daha olmayacağını kimse garanti edemez.6-7 Eylül dehşetini hatırlayın. Atatürk’ün evine bomba atıldı gibi bir yalan haberle yine dönemin ‘düzgün’ gençlerini sokağa indirip aralarına ‘çapulcu provokatörler’le harp dairesi elemanları koyarak gayrimüslimlerin dükkânlarını yağmalatan gizli ellerin kaç parmaklı olduğu halen bilinmiyor. Alevi vatandaşları hedef göstererek onlara karşı biriken öfkeyi saldırganlığa çeviren de yine kitlelerin arasına ustaca yerleştirilmiş becerikli operatörlerdi. 80 öncesi sokak çatışmasını her iki tarafa da el altından yardım edenlerin kışkırttığı, darbe yapabilmek için ortam olgunlaştırma yöntemi olarak bu karşılıklı kıyımın örgütlendiği biliniyor.Şimdi Türkiye ilk kez barışını yapıyor. Barış isteyen cumhurbaşkanlarının zehirlenip öldürüldüğü bir ülkede bu hükümet, bütün Ergenekon uzantısı faaliyetlere rağmen elini taşın altına koydu. IMF’ye olan borcumuz dahi sıfırlandı. Ama Başbakan, özellikle kentsel dönüşüm konusunda halkın taleplerini dinlemeyerek, onu eleştirenleri hep küçümseyerek karşıtlarına çanak tuttu. Devlet yetkilileri Gezi protestocularının marjinal örgütlenmeler olduğunu söyledi. Özellikle şehircilik ve kültür politikalarında eski katı Kemalist rejimin molozlarını temizleyeceğim derken şehirciliğin ve kültürel hayatın çoğulcu niteliklerini yok saydı. Gündelik hayatın ortasındaki en estetik dışı yapılardan biri olmaya aday Haliç Köprüsü’nü dahi İstanbullular hakkıyla tartışamadı.Gezi eylemcileri arasında 90’lardaki faili meçhulleri işleyenlerin yargılanmasına, darbecilerin finans kaynaklarının ilk kez sorgulanacak olmasına sevinmeyenler de var. Darbecilerin nasıl savaştan ve faizlerden zengin olduklarını, halkı sömürdüklerini bilmiyorlar. Ya da bilmiyormuş gibi yapıyorlar. Çevrecilik ve baskı rejimi hükümete karşı çok gerekli bir muhalefet alanı ama barış sürecini hainlikle eşdeğer bulanların ağaca yapılan zulmü protesto etmesi ikiyüzlü bir ahlakçılık değil mi?..Yeşili halktan çalınmış sitelerinden sokağa dökülerek ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye haykırıp sağa sola sataşma hakkını bulduğunu sanan eylemciler de var. Güneydoğu’da yıllarca yakılan tarlalar, ormanlar, hayvanlar ve köylerinden göçe zorlananlar için eylem yapmadılar hiç. Zira Güneydoğu’da askerlik yapmaya da pek gitmediler, hep garibanların evladı öldü, hep gariban analar ağladı. Yakında barış süreci sona erer, ekonomik kriz çıkarsa kurtarılmış yeşil alanlarında yine timsah gözyaşı dökmek mi kalacak onlara? l.ipekci@zaman.com.tr
↧